AnaSayfa Kuruluş: 22 Nisan 1987
Dil Derneği, Bakanlar Kurulunun 24.07.2002 tarih ve 2002-4812 sayılı kararı ile kamu yararına çalışan dernektir.
 
Yayın Yönetmeninden
 
ÇAĞDAŞ TÜRK DİLİ - Ocak 2019

 

ESKİ NE Kİ?

            Ertuğrul Özüaydın
 

Eskiden kalan her şeyin bilinen görüntüsü yerini yeni görünümüne bırakmıştır. Gözle görülür değişime uğramıştır; ama geçmişin duygusu üzerinden silinemez. Dokusuna işlemiştir. Yaşanmışlığın çağrışım gücünü barındırır. Bu nedenledir ki bir şeyin eskimişliği yalnızca yıpranmışlığını göstermez. Yani eskilik yalnızca bir görüntü sayılmaz.

Eski ev, tahta kapı, arnavut kaldırım, koca çınar, yaşlı kedi, taş köprü, 56 Chevrolet, yılların berberi, eski şehir... Değişen ve değişmeyen yanıyla bilinen ne çok şey anlatır. Yaşanan gerçekleri yansıtması yönünden etkileyicidir. O güne değin geçirdiği evreler bir bir gözünüzde canlanır. Nasıl bir devingenlik içinde neye dönüştüğünü görürüz. Olumlu olduğu kadar olumsuz etkileriyle insanı kucaklar. Bu tamamen yaşadığımız koşulların özellikleriyle örtüşen bir kucaklamadır. Derinden gelen yankısını işitiriz. Kendi sesinizi duyarsınız.

Başımızdan geçen bizde izler bırakan olaylara bağlılığımız bundandır. Tarihle aramızdaki bu ilişkilerin toplamı anılarımızı oluşturuyor. Buna yaşadığımız günlere tanıklığımızdır, diyebiliriz. Geçmişimiz, konusunda ilgi çekici yönleri bulunur ve eskidikçe değer kazanır. Böylesine önemli bir yer tutan olaylar ne kadar önce gerçekleşirse gerçekleşsin bir anlamda eskimez. Toplumsal olaylarda da benzer durumlar görülür. Cumhuriyetimiz; bağımsızlık, aydınlanma ve gelişme yönünde önemini yitirmeyen bir tarih, bir başlangıçtır. Çağdaş uygarlığın akışı içinde hiçbir zaman unutulmayacaktır; çünkü yönümüze ışık tutan gizilgücü vardır. Günümüzde değerini koruyan öncü bir olaydır.

Kristal kadeh, köstekli, taş plak, bakır sahan, sikke, pirinç ayna, çeyiz sandığı, hokka, hançer, tahta kaşık, dikiş kutusu, topaç, porselen tokmak... Say sayabildiğin kadar... Bu eski eşyaların her türlüsü şimdilerde dizi dizi antika dükkânlarının raflarını süslüyor. Öte yandan bir başka yönüyle gerçekten yaşamdan ayrılamadığını söyleyebiliriz. Kullanım alanlarıyla iş görme yararlılıkları arasındaki anlamsal bağların kopmadığı açıktır.

Benim için hakkıyla kullanılıp eskitilmiş her nesne değerlidir. Elimde bulunan böylesi bir eşyayı bir biçimde yaşantıma alırım, kullanırım. Dedemden kalma hokka takımı çalışma masamın yalnızca bir süsü değildir. Hepimizin böylesi anlam kazanmış birçok eşyası vardır. O eskilik duygusu, geçmişe ilişkin izleriyle yaşama direnmektedir. İşte bu yüzden benimle yaşayan ve benimle eskiyen eşyalarımı severim. Kolay kolay bırakamam. Evden birisi gibi olmuştur. Uzun yıllardır kullandığım dolmakalemler böyledir. Eskidir, eskiyi çağrıştıran bir havası vardır.

Değişmeyen alışkanlıklara ne demeli? Bireysel eğilimlerimizin uzun çizgiler boyunca sürüp gitmesi bizim seçimimiz değilse nedir? Bir dönüşüm ve değişim beklenirken bırakamadığımız kötü alışkanlıklar da geçmişin ve eskinin bir gerçeği değil midir? Birbirimize “Bırak bu eski kafalılığı.” dediğimiz ne tuhaf işlerin kolaycılığı içinde yollar sürüyoruz. Üzerimizde bıraktığı olumsuz etkileri bile bile ardına düştüğümüz yanlıştan uzaklaşamıyoruz.

Unutulmayan arkadaşlar, ayrılınmış sevgililer, ilk öğretmen, göçüp gitmiş anne-baba... Geçmiş onların üstünde kurulmuş gibidir. O insanlar, sanki sırası gelecek de konuşacaklarmış gibi hep bir köşede oturuyorlardır. Çevremizde olmasalar da varlıkları duyumsanır. Topluma kazandırılmış söylence kahramanları da böylesi bir düşünceyle örtüşmektedir. Eskinin eskisi... Özelliklerinden etkilendiğimiz bu insanlar eski kimlikleriyle bizimle birlikte hayatta kalmayı sürdürüyor.

Solup sararmış günlükler, elyazma kitaplar, altın uçlu dolmakalem, elden ele dolaşmış haritalar, iletki, gönye, cetvel... Eskinin bir başka örnekleri. Bir döneme özgü yaşayışın ürünüdür. Eski roman, öykü, şiir ve bilimsel kitaplar. Kitap düşkünü okurun uğrağı sahafların tezgâhını doldurur. İkinci el kitaplara okunmuşlukların kokusu sinmiştir. Altı çizilmiş satırlar, sayfa boşluklarına alınmış küçük notlar beraberinde yeni okuruna neler anlatır neler… Bu yüzden kitap eşyadan öte bir şeydir. Merak ettiklerimizi bulmak için okuduğum çok eski kitap benim açıldığım yeni ufuklardır. Bilinmeyeni bulmuş gibi... Çok ilginç ve bilinmedik tatlar çıkarabilirim.

Gün gün, ay ay değişen zaman mıdır? Değişirse nasıl değişir? Geriye dönüp baktığımızda zaman görüntüden başka bir şey değilmiş gibi duruyor kendi anlamında. Her şey süreç içinde yeni görüntüler yaratıyor. Eşya değişiyor, arkadaşlar değişiyor, alışkanlıklar değişiyor, düşünceler değişiyor, uygarlık ilerliyor. Dün dünya nasıldı, bugün nasıl? Gelecek nasıl anlam kazanacak? Her bir sorunun yanıtı zamanın içinde; ama zaman, ne? Bir şey işliyor; ama görünmüyor. Tek değişmeyen daha doğrusu eskimeyen bir anlam gibi duruyor karşımızda. Kendini besleyen zamanı ancak üzerimize düşen gölgesinden bilebiliyorum; ama tanımıyorum; çünkü ele geçiremiyorum. Zaman zamanda kalıyor. Yeni durumuna gelmiş zamanın halini bilen var mı? Bilemedim; o zamana, o eski dünya mı demeliyim. Bir tarih bitiyor bir tarih başlıyor. Böyle böyle hoş gelmiş yeni yıl...

 

 
BAŞYAZI
ÇAĞDAŞ TÜRK DİLİ
Mart 2024 - 433. Sayı
TÜRKÇE SÖZLÜK
YAZIM KILAVUZU
 
     
facebook twitter