AnaSayfa Kuruluş: 22 Nisan 1987
Dil Derneği, Bakanlar Kurulunun 24.07.2002 tarih ve 2002-4812 sayılı kararı ile kamu yararına çalışan dernektir.
 
Yayın Yönetmeninden
 
ÇAĞDAŞ TÜRK DİLİ - Mayıs 2021 
       

SİZ HİÇ KARA ÇAYLAK İZLEDİNİZ Mİ?

                       Ertuğrul Özüaydın
 

Şehirde doğdum, büyüdüm ve orada yaşamımı sürdürüyorum; buna karşın dağları, ormanları, denizleri bir başka sevdiğimi söyleyebilirim. Şehirler bağışlasın beni. Sanırım birçoğunuz benim gibi düşünüyordur. Dağları, ormanları, denizleri sevmeyen pek az insan vardır. Ne denli gösterişli şehirler yapılırsa yapılsın dağların havası başkadır. Hele şu salgın döneminde evlere kapandığımız, kapatıldığımız günlerde oralar nasıl güzeldir kimbilir. Bana sorarsanız şimdi dağlarda olmak vardı.

Bugünlerde ilkyazın gelişiyle yüreğimin pır pır atışını duyumsuyorum. Gölleri, dağları, dereleri düşünüyorum. Göz alabildiğine geniş düzlükler açılıyor gözlerimin önünde. Belki oralarda yaşayanlarımız için şu söylediklerimin olağanüstü hiçbir yanı yok. Biz bir kış boyu sokaklara sıkışıp kalmış şehirliler için rahat soluk alıp vereceğimiz o yerlerin önemi büyük. Salgın günlerinde bunu yapabilmek eskisi kadar kolay değil. Şu ağır havalardan sonra şehrin biraz biraz dışına çıkıp kır bayır yürümenin ne sakıncası olabilir ki? Düşünün deniz kıyısında oturmak ya da göl gören çınar ağacının altında serinlemek çok güzel bir şey değil mi?

Dedim ya kır bayır dolaşmayı seviyorum. Birbirine uzayan ince uzun patikaları yürümeyi ve birinden ötekine geçerek başka başka yerlere açılmayı seviyorum. Çalı çırpıyla kapanmış patikaları yeniden aşmayı, aşıp oradan geçmeyi, çayır çimen kokusuyla yayılan esintilerde yürümeyi özlüyorum. Yosun tutmuş taşların arasından yürürken çürüyen yaprakların kokusunu solumak hoşuma gidiyor. Şu ilkyazın ürperten yumuşak rüzgârının hafif soğukluğunu duyumsamak ne de hoş.

Şimdi kır bayırın nisan güzelliğini, sessizliğini yaşamak için çıktım dağlara. Vadileri, dereleri uzun uzun yürümek nasıl da heyecan verici… Bu mevsimde en çok bulunmak istediğim yerler dağlar ve dağları örten ormanlar ve ormanların dereleri şu hayranlık duyduğum yeryüzünün uçsuz bucaksızlığı. Bugün çok beğendiğiniz öylesi yerlerden birinde bir yürüyüşe çıkmış olduğunuzu bir düşünün. Kır bayır yürüyüşün güzel olacağı konusunda siz de aynı kanıda değil misiniz? Hangimiz şu ilkyaz günlerinde evde pinekleyip, kendi kendiyle avunarak daha rahat edebilir? Yerimizden kalkamadığımız bu zamanlar anlamsızlaşır ve yavanlaşır.

Ağaçların, çiçeklerin arasından ve günün içinden patikaları dağ yollarına bağlaya bağlaya özgürce, kaygısızca yürümenin tadını çıkarttığım ilkyazı sevdiğimi söyleyebilirim. Doğrusu her zaman böyle özgür ve güçlü olarak yürümek yürüyüşlerin en iyisi. Kimi zaman hiçbir patikaya bağlanmaksızın birinin izine düşüveriyorsunuz. Nereye varacağını bilmediğiniz bir serüvene yol açmak gibidir bu gidiş. Bilmediğiniz, gezmediğiniz topraklardan geçersiniz. Bir bakarsınız sağınızda bir güzel budanmış upuzun üzüm bağları, solunuzda çiçeğe durmuş kiraz bahçelerinin cömertliği. Kusurlu yanlarını saklamak zorunda olmayan her şey gibi yabanıldır; ağaçlar, çiçekler ve onunla özdeşleşen kuşlar…

Yürüdüğünüz o daracık patikalar hiç ummadığınız bir yerlerde karşınıza tarihi çıkartabilir. Unutulmasın ki burası Ege her yer tarih ve her yer uygarlık. Aslında bütün Anadolu uygarlığının derinliğindeki cennet… Karşılaştığınızda şaşıracağınız yerler hakkında bilgi toplamak oraların öykülerini, söylencelerini dinlemek saklı bir defineyi çıkartmak gibidir. Huzur, dinginlik ve canlılık için çıktığım tozlu dağ yollarında gidilebilecek son noktaya dek gitmekti amacımız. Karşımıza çıkan ören yerleri ve tarihin, yürüyüşümüze bir başka güzellik kattığını söylemeliyim.

İnsan çok sevdiği işleri gerçekleştirirken mutluluğu aklına bile getirmez, mutluluktan söz etmeye gerek duymaz, çünkü o anların doğal duygusudur, mutluluk. Bulamadığını ya da yitirdiğini bir daha nasıl ele geçireceğini düşündüğü anları sıkıntılıdır. Ben şimdi önümde uzayıp giden patikaları arkadaşlarımla güle oynaya adımlarken onlardan geride kalmamayı düşünüyorum.

Nerede başlayıp nerede biteceği bilinmez dağ yolları durmadan daha uzaklara açılıyordu. Birer ikişer önlü arkalı dağları arşınlıyorduk. Yeryüzü bizimdi. Börtü böcek bizimleydi. Onlar ve biz yeryüzünde yolcuyduk. Zamanında yetişeceğimiz bir yer yoktu. Oturup dinlene yol aldık, gerekince yoldan çıktık. Karahindiba, kekik, papatya, su nanesi, Ege incisi, turp otu, madımak, çiriş ağusu, dağ lalesi, tükürük otu, düğün çiçeği hepsi tanıktır. Geçtiğimiz yolların üstündeydi hepsi. Patikanın bir yanından öte yanına geçmesine yardım ettiğim kaplumbağa tanıktır, hem neden unutsun ki birkaç yıl önceki tanışıklığımızı.

Vadinin üstündeki dağ yolunda dinlenmek için hem uçuruma hem vadiye egemen bir noktada konakladık. Aşağısı dik ve kayalıktı, yabanıl bir ormanı andırıyordu. Korkunun kol gezdiği ve insanın eline geçirebileceği en sessiz yerlerden bir köşeydi. Çok aşağılardan bir derenin fısıltı gibi yayılan sesi işitiliyordu. Karaçam, sandal ağaçları, deli zeytin, meşe ve ardıçları görebiliyordum. Sonra vadinin bir ucundan kara bir nokta belirdi, noktadan biraz büyücek. Kara çaylakmış... Sıkça karşılaştığımız bir kuş değil ki çaylak, kim nerede tanısın? Bir yırtıcı... Ne yalan söyleyeyim ben de bilmezdim bu denli yakından görmesem. Adı gibi kara, kuyruğu çatal yabanılı şehirlerden bilmeyiz. Her yabanıl gibi özgür yaşamayı severmiş, geniş düzlüklere açılırmış.

Gözlerimiz ister istemez süzüm süzüm süzülen kara çaylağın arkasına takıldı. Kanatlarını açıp üstümüzde sessizce turluyordu. Biz onu izler durumdayken o da bizi izlemeyi sürdürdü. Biraz yükseliyor yeniden alçalıp bizi ve dağların şarkılarını dinler gibi sessizce bize katılıyordu. Öyleyken biz mi kaçtığımız şehirlerden buralara gelip ona rahatsızlık vermiştik? Bilemedim. Kara çaylak özgürlüğün uçsuz bucaksız genişliğinde gözden yitip gitti.

Bize seslenen dağların, ormanların çağrısına kulak verip geldiğimiz dağ yollarından, kaçıp geldiğimiz şehirlere, şehrin asfaltlarına geri dönüyoruz, sayılı günlerin sonu gelmişti...

 

 

 
BAŞYAZI
ÇAĞDAŞ TÜRK DİLİ
Mart 2024 - 433. Sayı
TÜRKÇE SÖZLÜK
YAZIM KILAVUZU
 
     
facebook twitter