AnaSayfa Kuruluş: 22 Nisan 1987
Dil Derneği, Bakanlar Kurulunun 24.07.2002 tarih ve 2002-4812 sayılı kararı ile kamu yararına çalışan dernektir.
 
Yayın Yönetmeninden
 
ÇAĞDAŞ TÜRK DİLİ - Ağustos 2021 
       

YAYIN YÖNETMENİNDEN

                       Ertuğrul Özüaydın
 

Her dergi kendine özgü biçimiyle, içeriğiyle yazın dünyasında varlığını duyumsatmak ve orada kendine bir yer edinmek, edindiği bir yer varsa onu korumak çabası içindedir. Farkında olsun olmasın varoluşuna bu sınırlar içinde işlevsel nitelik kazandırabilir. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de bu anlayış egemenliğini sürdürüyor. Bununla birlikte dergideki yazılar, şiirler, dergideki öyküler ve bütün bunları tamamlayan çizgiler, görseller kendi başına ayrı bir güzellik sergiler. Dergi metinlerinin birincil amaçları, kendi gerçekliğiyle ve yazınsal özellikleriyle o sayfalarda anlam kazanmalarıdır. Metnin belirleyici özelliği üstlendiği yazınsal sorumluluktur; o noktada dergiye verdiği katkı bir görev olarak tanımlanamaz, değeri açıkça görülebilen niteliğindedir. Öte yandan şunu da belirtmeden geçmeyelim; dergide her yazı kendi içeriği ve niteliğiyle başka başka adlandırılırken aynı zamanda dergi kimliğinden ayrılamaz bir yerdedir. Buna derginin zorlamasıyla gerçekleşmiş ortak yanlılık diyemeyiz, içeriksel bütünlüğü korumanın yönü bir başka amacı sayılabilir.

Böylesi bir bütünleşmenin sınırları belirlenmiş değildir. Sözgelimi bir devlet yapılanmasının sınırlarına benzer kesin çizgilerden, değişime uğraması olanaksız görünen katı kurallar çevresinde yoğunlaşan bir yaratım sürecinden söz etmeyiz. Dergiler, yazınsal bir duruşu olmasına karşın yazarına etki edecek yol göstericiliğine soyunmaz. Bu tutum yazanı ürkütür ve kendi kendini dizginlemeye sürükler ki bu da kabul edilemez. Yazınsal yaşamın bütünlüğü içinde sınırların çitleri her zaman aşılacak yükseklikte ve uzaklıkta denilebilir. Ancak böyle bir sınırsızlığın içinde yaratılabilen düşünce ve düşüncenin daha ötesi sanatsal sürekliliğe yol göstericilik yapabilir. Tam burada dergilerin bir yönüyle katı, bir yönüyle de katılaşmışlığı yok dersek yanlış olmaz.

Öykü, şiir, deneme, fıkra, inceleme ve çevirilerle bezenmiş dergilerimiz, duygu ve düşüncelerimizin rehberliğini yapar gibidir. İç içe geçmiş yazıların, birbirine karışmış düşüncelerin genel görünümü günümüz bakış açısını yansıtır. En azından benim içinde yer aldığım dergilerin böylesi anlayışa açılan özellikleri olduğunu düşünüyorum. Dergilerin üstlendiği sorumluluğu taşıyabilecek gücü olması nedeniyle dergilere yazılar gönderen ve dergileri izleyen az da olsa bir okur grubundan söz edebiliyoruz.

Dergi yazılarında kafamın takıldığı ilk yazıya el uzatmak istiyorum; çünkü şematik bir yaklaşımla yazılmış “editörden” yazılarını anlamsal olarak nereye oturtacağımı bilemiyorum. Dergi sayfalarında ne varsa derginin ilk sayfalarındaki içindekiler dizelgesinde bir bir sıralanmıştır. Dergiyi eline alan biri isterse bütün bunları ilk başta görebilir ve okuyabilir. Bu küçük inceleme sonucunda kimlerin ne yazdığını, neyle ilgili yazdığını az çok bilebilir. İçindekiler dizelgesi de böylesi bir gereği yerine getirebilmenin gerekliliği içinde işlevsellik kazanmıştır, daha da ötesine geçemez. Birbiri ardına sıralanmış metinlerin derli toplu görünürlüğü üzerinden söylenecek başkaca sözümüz olamaz, diye düşünüyorum.

Derginin içindekiler sayfasından sonra gelen “editör” ya da “yayın yönetmeni” yazısının doğrudan doğruya içindekilerden söz etmesini anlayamıyorum. İçindekiler dizininden çok çok farklı göründüğünü söyleyemem. Eğer bir iki yazı için söylenen bir iki tümceyi saymazsak ortaya çıkan bir başka biçimle ortaya konmuş yeni bir “içindekiler” dizelgesi sayılabilir.

Doğrusu yazınsal anlamda vermek istediği bir şey olmayan ve bir şey vermediğini iyi bilen bu yazıların çağımız dergiciliğinde artık yeri kalmamıştır, diyebiliriz. Ancak gazetelerin kitap eklerinde “içindekiler” dizelgesi olmadığı içindir ki böylesi bir yazı amacına denk düşer. Örneğin, Cumhuriyet Kitap Eki dergisinin ikinci sayfasında “merhaba” köşesiyle içeriğin önemli başlıkları dile getirilmektedir ve bu yerinde bir giriştir.

Dergi, okunur yazılarıyla genişlik kazanır. Dolayısıyla okurun ilgi duymadığı bir noktada içindekileri özetlemekten öteye geçmeyen böylesi bir giriş yazısına ne gerek var? Soruyorum... Tam da bu düzlemde böylesi yazıların anlamlı olduğunu görmeye çalışmak  yanlış yöne bakmak olur. Biliyorum ki birçok okur için böyle bir giriş yazısının önemi yok, doğrusu pek de okunmuyor, Belki hiç okunmuyor. Artık bir tür olmaktan çıkmış yalnızca simgesel biçimiyle varlığını sürdüren bu yazılar elden ayaktan düşmüş gibidir.

Çağdaş Türk Dili dergisinde yönetmenliğim sırasında biçime yönelik sunuş yazıları yazmadım. Derginin akışı içinde güncel olayların sanatla kesişen yönlerini ya da sanatla güncelin birbirinden ayrıldığı noktalarda değerlendirmeler yapmak yolunu seçtim. Elimden geldiğince yazınsala uygun düşen metinler olmasına dikkat ettim. Bir tür yorumlama, irdeleme, değerlendirme yazıları sayılabilir. Derneğin tutumuyla uyumlu olmak çabamın yanı sıra zaman zaman kişiselliğin ağır bastığını da söyleyebilirim. Özellikle konuların seçiminde öznel tutumum kendini gösterir. Çoğunluk şiire ilişkin yazılara yöneldiğim görülür; çünkü şiirin yaşantımda önemli bir yeri var.

Yayın yönetmeni yazılarımın bu açıdan bakıldığında bana özgür alanlar kazandırdığı açıktır. Yazına ilişkin sorunları açabilmek, yazınsal ürünlere değinmek, ustaların arasında gezinmek, sanatsal etkinlikleri konuşmak, geçmişe ilişkin tarihi önemliliğe sahip ve günümüzü derinden etkileyen olayları yeniden değerlendirmek, aşka ve şiire sıkı sıkıya bağlı hayatı ve düşleri yazmak… İçeriğiyle, biçimiyle böyle bir görünüm çizer burada yazdıklarım.

Sanatla karşılık bulan siyasi, ekonomik, kültürel gelişmeleri, bununla birlikte bireysel yaşanmışlıkları yayın yönetmeni sayfama konu etmekle aslında görünmeyen bir zorunluluk dışına çıktığımı görüyorum. Umarım anlayışla karşılanır.

 

 
BAŞYAZI
ÇAĞDAŞ TÜRK DİLİ
Mart 2024 - 433. Sayı
TÜRKÇE SÖZLÜK
YAZIM KILAVUZU
 
     
facebook twitter