AnaSayfa Kuruluş: 22 Nisan 1987
Dil Derneği, Bakanlar Kurulunun 24.07.2002 tarih ve 2002-4812 sayılı kararı ile kamu yararına çalışan dernektir.
 
Yayın Yönetmeninden
 
ÇAĞDAŞ TÜRK DİLİ - Temmuz 2022 
       
         GİTTİKÇE BÜYÜYEN DEVRİM

      Ertuğrul Özüaydın

Türk dilini yadsıyan Osmanlının içine düştüğü çelişki gerçekten şaşırtıcıdır. Ayrıca kendi dilini bırakıp Osmanlıca diye yeryüzünde olmayan bir dili oldurmaya kalkışması anlaşılmazdır. Bununla birlikte insanımızın kendi yurdunda kendi dilini konuşamaması daha da üzücüdür. İşte bu topraklarda unutturulmak istenen, yer yer unutturulan Türkçenin yeniden dirilişi Dil Devrimiyle başlamıştır. O günlerde uluslaşma sürecine giren ülkemizde Türkçe, halkın günlük konuşma, aynı zamanda yazı dili olmuştur. Her gün her ortamda kendi dilimizi konuşan toplumun bir üyesi olarak Türkçenin bugün geldiği durumdan onur duyuyorum.

Devrimin ilk günleri, yurdunda özgürlüğüne kavuşmuş kuşların ilk kanat çırpışlarıydı. Sanki uçmayı yeni öğrenmiş kuşların uçuşlarına benziyordu. Tıpkı kendi doğasına ulaşmak isteyen kuşlar gibiydik. Acılar geride kalmıştı. Onca yılın yorgunluk hali geçmişti. Onca yılın durgunluğu coşkuya dönüşmüştü. Atatürk’ün Dil Devrimiyle Türkçe gerçek değerini bir kez daha kazanmıştı.

Kuşlar yaratılışa özgü nitelikleriyle uçsuz bucaksızlığın içinde yaşamsal olanaklarını arıyordu. Onlar için uçmak zamanın yaşama dönüşmesiydi. Uçtular upuzun, uçtular sevindiler. Kendi serüvenlerinin bilincine varmışlardı. Uçuş uçuş uçtular. Gelmiş geçmiş bütün kuşların hakkıydı bu. Çok daha ileri uçabileceklerini biliyorlardı. Çok uzaklardan gelmişlerdi, doğal yaşama uzak duramazlardı. Yeri geldi o uzakların derinliğinde dolandılar. Onların uçuşunu izlemek çok hoştu. O günlerde her yurttaşımız için bir düşten bir düşe yoğunlaşan kanatlı sözlerdi Türkçe.

Çok çok uzun yıllar süren dilin tutsaklığı geride kalmıştı. Ne söylesek yetmezdi, ne söylesek boştu. Hiç sözü geçmezdi. Kimselerle konuşamamış gibi tutuktu insanımızın dili. Söz gibiydi kuşlar, bizi uçmaya çağıran. Yuvasına geri dönmüş öylesine tanıdık seslerdi, duyduğum. İşte yılların suskunluğu, suskunluğun düzeni sona eriyordu. Yeniden sesine kavuşmuş, kendinden sesi duymak istiyordu. Kiminle karşılaşsam göğe doğru konuşuyordu. İnsanı duygulandıran bu seslerin varlığıydı. Hangi sokaktan geçsem duyardım.

Büyük bir eksikliğin giderilmesi kararını vermek tarihsel gerçeğimiz üzerine güçlü ışık gibi doğmuştu. Kararın verilmesi bir o kadar baş döndürücüydü. Hem umudun hem de aydınlığın ardında göğün sonsuz maviliğine kavuşan kuşların kanat sesleriydi. Geçmiş ve gelecek arasında seslerin, sözlerin yeniden bir araya gelişiydi. İzlediğimiz devrimlerin ışığında yeni izler yaratan ses, söz yeni zamanlara akıp gidiyordu.

Şimdi ortak gerçekliğin izinde yürümek zamanıydı. Bak gökyüzünde dolanıp duran kuşların daha ötelere uzanan gerçeğiyle nasıl da örtüşüyor gerçeğimiz. Söz kendi kendisinin sonsuzluğuna açılıyor. Söz, kuşların kanat vuruşlarını çağrıştıran gücüyle anlama uçuyor. Yeniden varoluşun güzelliğine kanat çırpıyor. Bu özgür kanatlar için erişilmez yer ola ki neresi? Ulu çınar ağacının en üst dallarından havalanıp daha yukarılara dağların doruklarına doğru kanatlanmış kuşların erişemediği hiçbir yer yoktu. İşte uçan kuşlara benziyordu söz öbeklerimiz. Onların kendisiyle bir yığın tümcelere uçuyoruz.

Yüzyıllarca Osmanlıcanın boyunduruğu altında kendi dilini etkin kılamamış bu toplum sonunda ereğine kavuşmuştu. Doğrusunu söylemek gerekirse Dil Devrimi yalnızca dilsel düzlemde değil, ekinsel alanda da gelişmelerin önünü açmıştır. Dilin olağan gelişimi sözsel olguları beraberinde getirmiştir. Çağdaş düşünce yapısı Türkçe anlayışla daha ileriye taşınmış. Geçmişten çağımıza dek  öklü ekinimizin anlatım aracı olan Türkçe biraz daha geniş olanaklar yaratmıştır ekin üzerinde. Etkin dilsel uyumluluk her alanda görülüyor, anlaşılıyordu. Canlı bir varlık olan dilin kazandığı canlılık bundandır. Bu bağlamda ulusların tarihinde ulusal dilin özel bir yeri bulunduğunu hiç unutmamak gerekir. Toplum gerçeğin gerçekliğini kendi dilinde kavrıyor.

Dil var edilmeliydi. Kuşlar özgür uçmalıydı. Doğallıkla, canlılıkla bir yerden bir yere iyilikler güzellikler taşınabilmeliydi. Bu toprakların kuşları bu topraklara nasıl yabancı kalacaktı? Her kim ki anadilini unutursa topraklarında öksüz kalacaktı. Dilsiz olamazdı, sözsüz yaşayamazdı. Dil Devriminin gerçekleşmesinin ardından sanat, bilim, yazın alanında çoğalan dilimiz değildi yalnızca. Yaşama tutkusu ile kendini var etme tutkusu arasında sevgisini yüceltti insanımız.

İnsan ne denli arzu ederse, ne denli emek verirse o derece başarıya, başarısına yaklaşır. Türk halkının dili ülkenin yükselen sesi olmalıydı. Sahipsiz kalmış dilimizi yeniden olması gereken yüceliğe çıkarmaktı çabamız. Bu çabaya ortak olanların emeğine saygımızı belirtmeden geçmek haksızlık olur.

İşte tam da o devrim günlerinde uzun bir aradan sonra anadilini yeniden yaşama geçirmeyi başarmış bir ulusun varlığından söz ediyoruz. Zamandan kopmuş Türkçe çağına dönüyordu. Yuvasından uzun süre ayrı kalmış kuşların uzak yollardan yurduna geri dönüşünü andırıyordu. Yitip gitmiş olmasını bekleyenlere inat, yuvasına dönmenin sevincini yaşıyordu. Tam da buradan bakıldığında Dil Devrimi yeniden doğuş anlamında dilimizin yaşam öpücüğü olmuştur. Ölmeye yatan birinin sevdiklerine yeniden kavuşmasıdır.

Kuş göğün aynasında kendi görüntüsüyle karşılaştı. Dil bir simge olarak kuşun özgürlüğünde buldu kendini. Çünkü dil durağan değildi. Çıktığı yolculukta yolu hiç bitmezdi. Belirli bağlamlar içinde bütün yolları birbirine bağlamasını bildi. Göğün sonsuz yankısında buldu sesini aynı zamanda göğün en yüce katında. İşte bir dizge olarak dili sonsuz kılan sonsuzluğun bu yüce katıdır.

Toplumun Türkçeyle içlidışlı olabilmesi bilinçli bir çabayı gerektiriyordu. Dil Devrimi böylesi bir gelişimin önünü açmıştı. Sonrasında durmamacasına gelişen Türkçenin etkinlik kazanmasına verilen emek küçümsenemezdi. Eski Türk Dil Kurumu kapatıldığı 1983 yılına dek uzmanlığıyla bu yöndeki etkin çalışmalara örnek oldu. Ah, bugünlerde göğün maviliğini hep görmeyi isterdik.

Yüreklere işlenmiş Türkçenin izini sürmeliydik. Köksüz kökensiz değildi. Dil, sözden öte kurulmuş bir yurt gibiydi. Bu bağlamda Dil Devrimine sahip çıkanlar, inananlar Türkçenin en derinlerine indi. O derinlerdeki ilerici devrimci izini süre süre yürümenin yolunda büyük emek veriyordu. Türkçe içine işlemiş kirlerinden arınıyordu. İşte o yıllar ve bugün geldiğimiz nokta gösterilen dayanışmanın güzel bir örneğidir. Birileri görmezden gelse unutsa da biz Dil Devrimine gönül verenler, inananlar unutmayız.

İyiye güzele doğru yol gösteren aydınlığın gücüyle başlangıçtan bugüne değin gerçekleştirilen bir düşün adıydı Dil Devrimi. Bunun olumlu etkisini doksan yıl boyunca yaşayarak öğrendik. Bugün o düşü düş olmaktan çıkararak gündelik yaşantımıza aldık. Köklerini daha da kökleştirerek var ediyoruz. Hep bir ağızdan aynı dili konuşuyoruz. Hiç kimse dilimizin geldiği şimdiki yerinden geri çekilmesini beklemesin artık. Ayrıca kimsenin Türkçenin önüne geçme hakkı bulunmadığı gibi gelişmeleri engellemeye gücü de yetmeyecektir. O görkemli başlangıcın bugün geldiği noktada, işleyen güzel bir Türkçe var.

 

 
BAŞYAZI
ÇAĞDAŞ TÜRK DİLİ
Mart 2024 - 433. Sayı
TÜRKÇE SÖZLÜK
YAZIM KILAVUZU
 
     
facebook twitter