AnaSayfa Kuruluş: 22 Nisan 1987
Dil Derneği, Bakanlar Kurulunun 24.07.2002 tarih ve 2002-4812 sayılı kararı ile kamu yararına çalışan dernektir.
 
2012 Yılı Ödülü Demet Çaltepe'nin

      Dil Derneği ile İsveç Atatürkçü Düşünce Derneği’nin, 5 Aralık 2006’da yitirdiğimiz Yazar, Şair, Gazeteci Gürhan Uçkan’ın kişiliğini, düşüncelerini ve yapıtlarını gelecek kuşaklara aktarmanın yanı sıra genç kuşakların dil duyarlılığını artırmak, yazınsal becerilerini geliştirmek üzere üniversite gençliği arasında düzenlediği Dil Derneği Gürhan Uçkan Kısa Öykü Yarışmasına 2012 yılında kırka yakın üniversite öğrencisi tek öyküyle katıldı. Yarışmanın Günay Güner, Işık Kansu, Cemil Kavukçu, Münevver Oğan ve Nermin Küçükceylan’dan oluşan seçici kurulunun değerlendirmesi sonucunda ödüle oyçokluğuyla Anadolu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü öğrencisi Demet Çaltepe'nin "Titreyen Eller"adlı öyküsü değer bulundu.


  Mustafa Sönmez, Demet Çaltepe

      Demet Çaltepe ödülünü, 28 Nisan 2012'de Dil Derneği'nde düzenlenen törende, İsveç Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Mustafa Sönmez'in elinden aldı.
      Gürhan Uçkan dostlarının bir araya geldiği etkinlikte Münevver Oğan, Gürhan Uçkan’ın sanatçı yönünü anlatarak yarışmaya gönderilen öykülerin genel durumunu açıkladı. Nermin Küçükceylan, Gürhan Uçkan’ın bir öyküsünü okudu. Şair Ertuğrul Özüaydın ise Uçkan’ın çevirileri üzerine hazırladığı incelemeyi sundu. Ödül töreni, Günay Güner’in çalıp söylediği türkülerle sona erdi.

      Demet Çaltepe, ödül kazanan öyküsünü okuduğu törende, dinleyicilerin kendisine yönelttiği soruları yanıtlayarak öykü ve dil anlayışına ilişkin düşüncelerini dile getirdi.
      Sevgili Demet'i başarılarının sürmesi dileğiyle kutluyor, yarışmayı kazanan öyküsünü aşağıda yayımlıyoruz.


TİTREYEN ELLER

      Siyah noktalar sarmış dört bir yanı. Dört bir yan çığlık kusuyor.
      Kirlenmiş bir kafes… Her yanı düş kırıklıkları…
      Topallayarak yürür hayaller zifiri karanlıkta…
      Zehirli sözcükler büyütüyor kaleminin ucu. Gebe kalemin doğmamış günahlara.

      Uyuyamıyorsun. Siyah noktalar sarmış dört bir yanı. Dört bir yan çığlık kusuyor. Bir kahve; sert, şekersiz, sütsüz. İyi gelir, uykusuz gözlerine. Ellerin titriyor. Bardak elinde dans ediyor. Düşürme. Düşerse... Düşersin. Pencerenin önündeki tek kişilik, eski koltuğuna otur. Bu koltuk tüm öykülerin baş kahramanı. Ukala biraz, biraz da bilge. Görmüş geçirmiş. Derin düşünceleri var. Koltuğun önündeki masada bir kafes. İçinde hiçbir şey yok. İçi düş kırıklıklarıyla dolu. Yudumla kahveni. Ellerin titriyor. Bir yudum daha al kahvenden. Işıkları yakmana gerek yok. Sokak lambası aydınlatıyor odayı. Topallayarak yürüyor odada hayallerin, zifiri karanlıkta. Bakışların masanın üzerinde, kafesin yanında duran kaleminde. Zehirli sözcükler büyütüyor kalemin. Kalemin gebe doğmamış günahlara. Kahvenden bir yudum daha al…
      Gökyüzü kargaların mabedi.
      İçinde gün batarken, kelebekler çığlıklar atar, kocaman açılır ağızları.
      Şeytana görünür suretin, içinin boşluğuna ulaştığında.
      Gözyaşların kan rengidir.

      Bir yol bulup yürümeye başlıyorsun. Kimse yok etrafta. İçinde öyle bir sıkıntı. Ellerin titremiyor bugün. Bugün sakin ellerin. Sesler... Kargalar isyanda. Gökyüzü simsiyah. Boşluk yok. Anlıyorsun, gökyüzü sadece kargalara ait. Gökyüzü kargaların mabedi. Bunu sadece sen biliyorsun. Adımların yavaş. Ürkek. Yaşlanmış bacakların, yorgun. Gün batıyor. Bir gül fidanının dalına renkli bir kelebek konuyor. Bahar geliyor diye düşünüyorsun. Ne çok korkuyorsun kelebeklerden. Gün, içinde batıyor ve kelebeğin kocaman açılan ağzından etrafa yayılan sağır edici çığlığı duyuyorsun. Uzaklaşmak imkânsız. Öylece kelebeğe bakıyorsun. Yürüyorsun. Yolun sonu yok sanki. Ellerin titremeye başlıyor. Ellerin dans ediyor. İçine bakmaya başlıyorsun. İçin bomboş. Suretin şeytana görünüyor. Bir ağlamak gelip yerleşiyor içinin boşluğuna. Duru bir beyazlıkta bir ağlamak içinde büyüyor. Bir damla gözyaşı ve ardı arkası kesilmiyor. Siliyorsun gözyaşlarını. Ellerine kan bulaşmış. Ellerin, kanlı ellerin titriyor; rüzgarda salınan kavak ağaçları gibi ellerin. Gözyaşlarının kan rengi olduğunu unuttuğunu hatırlıyorsun.
      Martının çığlığında asılı kalır ruhlar.
      İçindeki peygamberi öldürür tüm sevişlerin.
      Bir unutuş hediye eder yaşam son kez.
      Gitme vakti.

      Deniz kenarında bir bankta oturuyorsun. Bugün öylesine yorgunsun ki hareket edecek gücün yok. Ellerin titreyecek titremesine ama yorgunluktan onlar da sakin bugün. Öylece denize bakıyorsun. Martılar çığlık çığlığa. Bir alçalıp, bir yükseliyorlar denizin üzerinde. Çığlıkları boğazlarında düğümlenmiyor. Solukları hiç kesilmiyor. Martılar sanki hiç yaşlanmıyor. Martıların çığlıklarına asıyorsun ruhunu. Denizi seversin en çok. Sonsuzluk... Denizi taşırsın en çok içinde. Tüm sevişlerini düşünüyorsun. Usulca, sırayla gözünün önünden geçiyor tüm sevişlerin. Çok yorgunsun. Hatırlamak ne zor geliyor ağır aksak işleyen hafızana. Zorluyorsun kendini ve… Deniz, öyküler, ilk aşkın -adını hatırlamıyorsun, ailen, sıcak bir yaz günü, ılık bir kış günü, ihanetler, aşklar… İçindeki peygamberi öldüren sevişlerin geçip gidiyor usulca. Çok yorgunsun. Gücün yok artık. Son kez hatırlıyorsun her şeyi. Yaşam bir unutuş hediye ediyor son kez. Son hediyesi bu yaşamın. Bir anda unutuyorsun her şeyi. İlk teslim olan ellerin. Anlıyorsun. Gitme vakti. Son kez bakıyorsun denize ve içine. İçinin boşluğunda boğuluyorsun. Gözlerin usulca kapanıyor.
      Son bir yudum ve bitiyor kahven.
      Yol bitiyor.
      Gitme vakti.
      Usulca kapanıyor gözlerin ve ellerin uysal bir kedi gibi derin bir uykuya dalıyor dizlerinde.
      Ellerin, sözcüklerinin tanrısı ellerin, huzurla kapanıyorlar.

 

 
BAŞYAZI
ÇAĞDAŞ TÜRK DİLİ
Mart 2024 - 433. Sayı
TÜRKÇE SÖZLÜK
YAZIM KILAVUZU
 
     
facebook twitter