AnaSayfa Kuruluş: 22 Nisan 1987
Dil Derneği, Bakanlar Kurulunun 24.07.2002 tarih ve 2002-4812 sayılı kararı ile kamu yararına çalışan dernektir.
 
Eylül 2016

84. DİL BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN!

 

84. Dil Bayramını da buruk bir coşkuyla kutlayacağımız aylar öncesinde belli olmuştu; bir "darbe" girişiminin getirdiği acılar, temmuz ortasında temmuz sıcağını katladı; nereden gelirse gelsin her darbeye karşıyız. Biz, 12 Martları tanımış; 12 Eylül hukuksuzluğunun "darbe"sini yemiş bir derneğiz. 33 yıl önce laik cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün eliyle yazdığı "vasiyetnamesini" çiğneyerek ülkenin geleceği için büyük umutlarla kurduğu Türk Tarih ve Türk Dil Kurumları kapatıldığında, kendine "aydın" diyen çokları bunun ne anlama geldiğini ya anlamamış ya bilip de bilmezden gelmişti. Oysa bu hukuksuzluk, Kenan Evren aklıyla üretilmiş bir eylem değildi; Atatürk'le hesaplaşmanın ve ardından gelecek olumsuzlukların yasal kılıfıydı. 12 Eylülcüler, 1950'lerden bu yana sürüp gelen önceleri perde arkasında sonraları devlet eliyle örgütlenen ve devletin kılcal damarlarına yerleştirilen gericiliğe yol vermişti. Laik eğitim, üniversite özerkliği, yargı bağımsızlığı zedelenmişti. Sonrası çorap söküğü gibi geldi; Türk İslam sentezi ülkenin eğitim ve kültür siyasası yapılınca inancı siyasaya araç yapanlar pek de yorulmadan iktidar oluverdi. Ne ulusal ve evrensel değerleri umursadılar; ne "Yurtta barış, dünyada barış" üzerine kurulu cumhuriyetin temel ilkesini... Neredeyse her gün ölüm acısıyla sarsılıyoruz; ulusal, dinsel bayramlarımızı bile yurttaş kimliğimizle kutlayamıyoruz. Türk İslam sentezi tamlamasından "Türk" atıldı; kırk yamalı bohça görüntüsü veren İslam sentezi bölümünün de bu senteze tutunanlar için bile "hayırlara vesile olmadığı" 2016 yazında iyice anlaşıldı. Ortak (resmi) dilimiz Türkçeyle ortak akıl üretme yetimizi yitirmiş durumdayız.

Biraz geçmişe uzanmakta yarar var; umudu tazelemek için...

Milli Eğitim Bakanlığı Türkçenin temiz, açık ve kesin bir yapıya kavuşturulması ve terimce zenginleştirilmesi için neler yapılması gerektiğini saptamak amacıyla 1930 Ağustosunda Türkçe ve edebiyat öğretmenlerini toplantıya çağırmıştı.1 Bakan Cemal Hüsnü Taray, kuşkusuz Atatürk’ün öngörüsüne dayanarak toplantıyı açış konuşmasında, Harf Devriminden sonra sıranın dilde devrime geldiğini haber vermişti:

“Harf Devrimiyle dilimizi içine çekip batıracak büyük bir hendeği atladık. Şimdi sıra dilimizin de bu devrim gereklerine yanıt vermesine kaldı.”

Atatürk, Birinci Tarih Kurultayı çalışmalarının sürerken 10 Temmuz 1932 gecesi, bazı arkadaşlarıyla kurultay üyelerini Çankaya Köşküne çağırdı. Cumhurbaşkanlığı yaverlerince tutulan kayıtlara göre toplantıya Milli Eğitim Bakanı Esat Sagay, Samih Rıfat, İhsan Sungu, Muzaffer Göker, Hasan Cemil Çambel, Tevfik Rüştü Aras, Sadri Maksudi Arsal, İbrahim Grandi Grantay, Müfit Özdeş ve Tahsin Uzer katılmışlardı. 2 Tarih Kurultayı çalışmalarının değerlendirildiği bu toplantıda dil sorununun nasıl çözüleceği de tartışıldı. Tarih kurultayının sona erdiği günün akşamında da aralarında Samih Rıfat’ın da bulunduğu Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti üyeleri ile birlikte Falih Rıfkı Atay ve Ruşen Eşref Ünaydın Çankaya Köşkünde Atatürk'ün konuklarıydı. Atatürk’ün isteğiyle 15 Nisan 1931’de kurulan "Tarihi Tetkik Cemiyeti"nin (Türk Tarih Kurumu'nun) bir yıllık çalışmalarından olumlu sonuçlar elde edilmişti. Ruşen Eşref Ünaydın’ın aktardığına göre tarihle ilgili konular görüşüldükten sonra Atatürk sık sık yaptığı gibi görüş alışverişinde bulunduğu, yaşamsal bir konuyu tartıştığı konuklarına, “Dil işlerini düşünecek zaman da gelmiştir. Ne dersiniz?” diye sormuş; önerisi sevinçle karşılanınca, “Öyle ise Türk Tarihi Tektik Cemiyeti gibi bir de ona kardeş dil cemiyeti kuralım. Adı Türk Dili Tetkik Cemiyeti olsun” demişti.

Atatürk, Türk Tarih Kurumu’nda olduğu gibi bu yeni derneğin de koruyuculuğunu kabul etmişti. Bu, dil çalışmalarının da onun bilgisi çerçevesinde ve katkısıyla yürütüleceğinin göstergesiydi. Derneğin tüzüğü düzenlenmiş, Samih Rıfat’ın başkan, Ruşen Eşref'in genel yazman, Celal Sahir'in sayman, Yakup Kadri'nin de üye olması saptanmıştı.

Samih Rıfat hemen ertesi gün, 12 Temmuz 1932’de İçişleri Bakanlığına bir dilekçeyle başvurmuştu. Tüzüğü, amacı ve kurucuların kimlikleri açısından bir sakınca bulunmadığı saptanan Türk Dili Tetkik Cemiyeti, 13 Temmuz günü, o yılın şubat ayında açılan Ankara Halkevinde ayrılan bir odaya yerleşti. Atatürk, 15 Temmuz 1932'de yazlık çalışmaları için Yalova’ya hareket ederken trende yanına aldığı Samih Rıfat ve R. E. Ünaydın ile uzun uzadıya dil sorunlarını konuşmuştu. İstanbul’da bir kurultay toplanması öngörülmüştü; hazırlıkları üstlenen Ruşen Eşref ne zaman Atatürk’ün yanına gitse, “Gazi Hazretlerini eski, yeni yerli, yabancı kamuslardan (sözlüklerden) öz Türkçe sözler” ararken “filoloji ve lengüistleri ortaya koymakla meşgul” buluyordu.

Tarih çalışmalarının uzmanlar aracılığı ile sürdürülmesi öngörüldüğünden bu derneğin üye sayısı 40 olarak sınırlandırılmıştı. Dil işlerine halkın katılımını sağlamak gerektiğinden böyle bir sınırlama düşünülmemeli; bu derneğe her yurttaş üye olabilmeliydi. "İlk Türk Dili Kurultayı”nın hazırlıklarına çok özen gösterilmişti; her inanç ve kökenden yurttaşların “İlk Türk Dili Kurultayı”nın doğal üyesi olduğu gazetelerde duyuruldu. “Cumhuriyetin 9. yılında yurttaşlar devletten çok içten çağrı almış; 26 Eylül 1932’de Dolmabahçe Sarayına koşmuştu; ilk Türk Dili Kurultayı konuklarının salt aydınlar, dilciler, yazıncılar, üst düzey görevliler olmamasının tarihsel değerini bugün bile anlamakta zorluk çekenler var. O günlerde yataktan kalmayacak denli hasta olan, doktur denetiminde Dolmabahçe sarayına gelen Türk Dili Tetkik Cemiyeti Başkanı Samih Rifat hastalığını unutarak sesiyle, duruşuyla herkesi etkileyen coşkulu konuşmasıyla kurultayı açtı. Büyük ozan Oktay Rifat'ın babası olan değerli yazıncı Samih Rifat'ın o coşkusu, 1932-83 arasında 51 yıl Türkçeye emek veren ustalarla çoğaldı; ölümsüzleştirildi.

Dokuz gün süren kurultayda Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin nasıl çalışacağı, konuları ve kolları saptandı. Böylece dilde devrim süreci başlamış oldu. Kurultayın son gününde Halit Fahri Ozansoy, her yıl 26 Eylülün Dil Bayramı olarak kutlanmasını önerdi ve önerisi oybirliği ile kabul edildi. Ruşen Eşref’in kurultayı sonlandıran konuşması, daha 1932'de bir devrimcinin kullandığı dili göstermesi açısından çok önemlidir; küçük bir kesit sunuyorum:

“(...) Bize hayatı anlatan, hayatı kendisi ile anladığımız Türkçe... Bizi birbirimizle anlaştıran; dünya milletleri içinde bize şanlı ve belirli bir varlık veren Türkçe… İşte bu kurultayda on gündür onun başından geçenleri, onun uğradığı bakımsızlıkları, onun kendisinde kalan zenginliği, onun ileride alacağı gürbüzlüğü düşündük.

(...) Tarih, en büyük düşünce hareketlerinin belirti noktalarında Perikles devrinden, Augustos devrinden, rönesanstan, On Dördüncü Louis devrinden, Büyük Frederik devrinden bahseder. Bunlara adını verenlerin bunlarla ne kadar uğraştıkları ise çok belli değildir. Fakat bu devirlere eş bir devir de biz yaşıyoruz. Mustafa Kemal devrinin düşünce hamleleri bizim için onlardan çok uyarıcı ve başarıcıdır. Adını taşıyacak devrin ilk başında o kendisi, Mustafa Kemal duracaktır. Sakarya’da, Dumlupınar’da olduğu gibi şapkada da harfte de tarihte de dilde de baş o olmuştur. Bunlarda onun hizmetinde çalışmış olanlar, bahtın eliyle alınları sığazlanmış fanilerdir. Bu abidelerin usta başısı yalnız odur.

Bu program da odur. Bu program Mustafa Kemal’in bir meseleyi nasıl düşündüğünün grafiğinden başka nedir? Bir davayı bütün gerçekliği ile göz önüne getirmek, onu zaman ve mekân içindeki yerine, sırasına koymak, beynin laboratuvarında inceden inceye elenip dokunmuş bu işin nasıl bir iş olduğunu görmek, göstermek, düşünceleri o iş etrafında bir araya toplamak, o işten çıkan neticeleri ilerisi için hedef edinmek: İşte Mustafa Kemalce düşünüş bu demektir.

Bu kurultayın programı da bu cemiyetin kurulması gibi o biçim düşünüşün bir örneğidir. Mustafa Kemalce düşünmek demek, tahlil ve terkibetmek, şuurlaştırmak, nizamlaştırmak, sistem haline komak demektir."

İşte çoklarının, özellikle Atatürk'le ve devrimlerle hesaplaşan politikacıların kavrayamadığı budur; "Mustafa Kemalce düşünüş"ten toz kadar pay alamamak...

Ruşen Eşref konuşmasını bitirirken şöyle diyor:

"Ey bizden daha genç olanlar! Bu emekler, bu dilekler sizler içindir! Bu dille sizler, ne mutlu, bizlerden daha çok ve güzel konuşacaksınız. (...) Sizin ve sizin çocuklarınızın ağzında Türkçe kimbilir ne güzel, ne duru bir varlık olacaktır! Onu yarınki dâhi sanatkârlar kimbilir daha ne imrenilecek yeniliğe ve güzelliğe yükseltecektir. Onlar da unutmasınlar ki, bu yolu onlara ilkin Mustafa Kemal açtı.(...)"3

"Ah sizin konuşacağınız, sizin yazacağınız Türkçeyi duysaydım!" diyen Ruşen Eşreflerin umduğu gibi olmadı. Devrimler birbirini izlerken Atatürk'ün yanında olanlar, örneğin Dil Devrimini "Türk rönesansı" diye niteleyenler, Ata'nın ölümünden sonra maskeleri çıkardı. Meclis kürsüsünden "Arabın medeniyeti benim medeniyetimdir" diye haykırdılar. 12 Eylülcüler Ata'nın kalıtını yerle bir edince bu dönek, bu ikiyüzlü, bu değerbilmez sözde aydınların dil, kültür yoksunu ardılları, bırakın bilim, uygulayım üretmeyi, güzel yurdumuzu iki çuval samanı dışarıdan alır duruma getirdiler. İngilizce tutkusu sürerken Arap, Arapça hayranlığıyla Osmanlıcaya, eski yazıya dönme düşü kuruyorlar. İşte bu koşullar ve ortamda 84. Dil Bayramını kutlayacağız. Türkçeye, ülkeye emek verenleri unutmadan kutlayacağız!

Mustafa Kemal Atatürk'le hesaplaşanları unutmadan kutlayacağız!

Sevgi Özel



1 Şerafettin Turan-Sevgi Özel, Türkçenin ve Dil Devriminin Öyküsü, Ankara 2016.

2 Atatürk'ün Nöbet Defteri, Ankara, 1955, s.75.

3 Ruşen Eşref Ünaydın, Atatürk, Tarih ve Dil Kurumları, Hâtıralar, Ankara, 1933.



      Önceki yazıların dizinine erişmek için tıklayınız.

 
BAŞYAZI
ÇAĞDAŞ TÜRK DİLİ
Mart 2024 - 433. Sayı
TÜRKÇE SÖZLÜK
YAZIM KILAVUZU
 
     
facebook twitter