AnaSayfa Kuruluş: 22 Nisan 1987
Dil Derneği, Bakanlar Kurulunun 24.07.2002 tarih ve 2002-4812 sayılı kararı ile kamu yararına çalışan dernektir.
 
Dilseverlerin Dil Derneği'ne İlettikleri

Dilseverlerin Dil Derneği'ne ilettikleri görüşler aşağıda tarih sırasında (en yakın tarihliden başlayarak geriye doğru) yayımlanmaktadır.


Kasım 2008

Ebru Buzcu, İzmir, 2.11.2008
Özel kanallardaki yayınlarda ve işyeri adlarındaki yabancı sözcüklerden ve yazım hatalarından artık fenalık geldi. İKEA'nın tepesinde ''Evinizin herşeyi'' yazıyor. Kocaman harflerle hem de. Bence artık belediyelerde işyeri adının alındığı birimlerde ve özel kanallarda bir '' dil düzeltmeni'' kadrolu olarak çalıştırılmalı ve biz dernek olarak bunun mücadelesini vermeliyiz. Bir zamanlar peyzaj mimarları bunun benzeri bir mücadeleyle isteklerinin yasaya dönüşmesini sağlayarak iş kollarına sahip çıktılar. Artık projelerde onların imzası olmadan onay alınamıyor. Neden aynısını yapmayalım? Dilin korunmasını yasayla yapmış oluruz. Dile hizmet eden herkese kolaylıklar diliyorum.

Haziran 2008

Esin Çetin, Elazığ, 24.6.2008
Osmanlı İmparatorluğu zamanında dilimiz Farsça ve Arapçanın etkisi altına girmişti, oysa bugün bu etki yerini İngilizceye bırakmış durumdadır. Bir İngilizce sevdası ve özentisi almış başını gidiyor. Bunun etkilerini her yerde görmek mümkün. Giydiğimiz penyelerin üzerindeki yazılardan tutun da en küçük işletme sahiplerinin ürettiği her tür üründe, örütbağın, cep telefonlarının yaygınlaşmasıyla birlikte yazılan iletilere kadar. Hatta çok daha ileriye gidip eğitim öğretim dilini İngilizce yapan okullar üniversiteler mevcut. Pek çok kuruluş işe eleman alacağı zaman nasıl Türkçe konuştuğuna değil İngilizce yeterliliğine bakıyor (neredeyse temizlik işçileri bile İngilizce sınavına girecek). Ülkemizde düzenlenen bazı kongrelerde (katılımcıların %90'ı Türkçe konuştuğu halde) kongre dilinin İngilizce olması gibi. Tüm bunları özgüven eksikliğinin, Türk olmaktan Türkçe konuşmaktan duyulan ezikliğin bir göstergesi olarak düşünüyorum. Oysa çok şanlı, şerefli bir geçmişe, dünyanın en zengin ve en güzel diline sahibiz; ama kendi tarihimizi de bilmediğimiz için ne geçmişimize, ne dilimize ne de geleceğimize sahip çıkıyoruz. Her şeyden önce bütün okullarda tüm dersler Türkçe verilmeli (isteyen İngilizceyi kurslarda öğrensin), yasalarla bu durum güvence altına alınmalı, küçük işletmeler dahil ticari amaçlı bütün kuruluşlar Türkçe isim kullanmaya özendirilmeli, basın yayın organları da buna destek vermelidir. Özellikle çocukların ve gençlerin eğitimine çok önem verilmeli, dilimizin güzel ve doğru kullanılması konusunda bu hedef kitlenin öncelikle bilinçlendirilmesi gerekmektedir.

Ekim 2007

Yücel Şen, Ankara, 26.10.2007
Bir konuyu paylaşmak istedim. Belki görmüş ya da duymuşsunuzdur. Güven Parkın orada Dikmen dolmuşlarının kalktığı yerde bulunan görevli bağırıyor; "Maliye, Meslic" diye. Adamcağız "Meclis"i, "meslic" diye bağırıp duruyor her sabah. İnsanın kulaklarını tırmalıyor bu bağırış. Yanlış söylediğine mi gülersiniz yoksa başka insanlara kötü örnek olmasına mı üzülürsünüz! Dayanamadım, bu sabah dolmuşa binerken uyardım kendisini. “Yanlış söylüyorsun, meslic değil meclis”. Adam da karşılık verdi: “Burası özgür bir ülke”. Yani "Burası özgür bir ülke istediğim gibi bağırırım sana ne." diye. Yanıt hazırmış meğerse. Hem şaşırdım hem güldüm...

Olcay Zagaia, İstanbul, 6.10.2007
Tepki yazılarınızı ve bunlara verilen yanıtları okudum. Yurtdışına ihraç edilen ürünlerde isimler daha evrensel seçilmeye çalışılıyor ve bu kabul edilebilir bir durum. Ancak, Türkçede Türkçeye özel harflerin kullanılmadığı çok sözcük var, bulunabilir. "ç,ğ,ş,ö" gibi harfler kullanılmadan ürünlere isimler verilebilir. Bizler yabancı markaları nasıl olduğu haliyle kabul ediyorsak, biz de "bu bizim malımız, ismi de Türkçe" diye ağırlığımızı koyabiliriz. Örneğin, reklamlardan dolayı isminin "lavaşkiri" diye söylendiğini bildiğimiz bir Fransız peynir markası var; ama kaç kişi bunu yazabilir ya da yazıyı görünce okuyabilir? Bu peynir Türkiye'de satılacak diye adını "gülen inek" yazmadılar veya ihraç malı diye "smiling cow" demediler. Cem Boyner'in "Çarşı" mağazasının adı "Boyner" diye değiştirildiğinde, yurtdışına açılacağı ve "ç, ş" harfleri sorun olmasın diye değişiklik yapıldığı söylendi. "Çarşı" sözcüğüne karşılık İngilizce bir sözcük yerine soyadını kullanmış olması güzel olmuş bence. Daha birçok örnek verilebilir. Kısacası, önce biz kendimize, kendi dilimize sahip çıkalım, kararlılığımızla kabul görürüz zaten. Hem belki biz de dünya ortak diline birkaç sözcük vermiş oluruz.

Olcay Zagaia, İstanbul, 6.10.2007
Televizyon programlarında çoğu zaman altyazı geçiliyor. Bu yazıyı milyonlar izliyor ve okuyor. Bu yazıları yazmakla görevli kişilerin, dilbilgisine tamamen hakim kişiler olmasına dikkat edilmesini istiyorum. Bu konuyla ilgili olarak çoğu zaman tv kanallarını aradım ya da internet aracılığıyla ulaştım; ama durum değişmedi. Soru eklerinin ayrı yazılmaması, dahi ekinin ayrı yazılmaması, cümle düşüklükleri, sözcüklerin yanlış yazılması en sık yapılan hatalar. Bir eğitim kurumunun sözlüğünde "aşçı"nın "ahçı" diye yazılması da ayrı bir dikkatsizlik. Tv programları içindeki altyazılar bence üzerinde önemle durulması gereken bir konu; çünkü kitaplarla, öğretmenlerle ulaşamadığınız insanlara ulaşıyorsunuz ve onları yanlış bilgilendiriyorsunuz. İlköğretimdeki çocuklarda da aynı dilbilgisi hatalarıyla karşılaşıyorum. Dilimize sahip çıkalım, yabancı dillerden önce kendi dilimizi kurallarıyla öğrenelim.

Eylül 2007

Ümit Kaplan, Erzincan, 16.9.2007
Ben, son dönemde şairler içerisinde adları anılan kişilerin dilimize yaptıklarına tahammül edemiyorum. Beni çileden çıkaran birkaç kelimeyi yazacağım ve de şairinin de adını yazmak isterdim ki belki kendilerini kınayanlar olur. Örnekler: "İnce" yerine "incje", "şırınga" yerine "shiringha", "aşk" yerine "ashk", "şimdi" yerine "simdhi", "istiyor, bekliyor, görüyor" yerine "istiyorr, bekliyorr, görüyorr", "bulaştı" yerine "bulashti" gibi sözcükler var bu sairin şiir kitabında. Bu şairin adı ve kitabının adını vermem doğru olur mu bilmem! Çünkü onun gibi böylesine dilimizi yaralayanlar varken sadece onun adını vermek de yanlış olur. (Ama yine de şunu vereyim: Bu kelimeler şairin "müptela" adlı şiirinde geçiyor.) Şimdi bu bir istisnadır, şairlerimiz dilimize gereken özeni ve duyarlılığı gösterir diyebilir misiniz? Ben size şimdilik bu şairinkini yazdım; ama böyle şiirleri kaleme alanlar çoğalıyor derim. Düşünün ki şiiri için sözcüklerini özenle seçen şairlerimiz, yeri geldi vatan haini oldu da dilimize hem de edebi bir eserde böylesine yaralar açanlar vatan haini değil midir yani? Bence koruyamadığımız toprak/sınır değil, koruyamadığımız dil ve kültür bizlerin varlığını tehlikeye düşürür.

Çiğdem Dinçer, Tekirdağ, 2.9.2007
Sevgili dilseverler ve dil kirliliğinden rahatsız olanlar, yani bizler, artık toplantılara gitmeyeceğiz "assemle"lere gideceğiz. Evet, yanlış duymadınız; çünkü artık "toplantı" yerine "assemble" sözcüğü kullanılmaya başlandı. Başlangıçta telaffuzu biraz tuhaf gelebilir; ama yadırgama, zamanla alışırsın; ama ben bir türlü alışamıyorum nedense! Niye kökü Türkçe olan "toplantı" sözcüğünü kullanmayıp İngilizce "assembly" sözcüğünden gelen, hemen de Türkçeye uyarlanıvermiş "assemble" kelimesini kullanayım ki? Bilmiyorum; ama kullananlar var işte! Güzel güzel de kullanmışlar. İngiliz Filolojisi okuyorum; ama ben yine de yadırgadım doğrusu. Diller etkileşir; ama bu kadarı da fazla doğrusu. Bence ayarları bozulmuş bu etkileşim işinin ya da bizler mi bozuyoruz desek. Ben "assemle" sözünü resmi bir sitede gördüm. Dil konusunda biraz hassas davranılması gerektiğine inanıyorum; çünkü bir milleti var eden dildir!

Ağustos 2007

Çiğdem Dinçer, Tekirdağ, 3.8.2007
Son zamanlarda basın yayının Türk dili üzerindeki etkisine dikkat ettiniz mi bilmiyorum; ama ben inanılmaz bir etki görüyorum. Eskiden haber spikerlerine imrenir, "Ay, ne güzel konuşuyor." derdik. Şimdi haber izlemek istemiyorum; çünkü haberler kadar spikerin konuşması da sinir bozucu. Bırakın akıcı bir dil kullanmayı, iki lafı bir araya getiremeyen insanlar sunucu olmuş, spiker olmuş, falan filan... Yazım yanlışları da eklenince ortaya mükemmel bir Türkçe çıkıyor, 21. yüzyılın postmodern Türkçesi! Vay be "postmodern Türkçe" Evet, tabii ki postmodern basının yayının postmodern dili olur. Yabancı sözcüklerle süslenmiş, gereksiz sözcükler ve uzun cümlelerle dolu konuşmalar, yazılar vb. niçin tercih edilir, tartışılır; ama dili yozlaştırdığı (yoksa dejenere ettiği:)) mi, demeliydi) yadsınamaz bir gerçek ve bu tür kullanımlara hemen her gün rastlayabilirsiniz; herhangi bir gazetenin herhangi bir sayfasını açmak ya da televizyonun açma düğmesine basıp konuşulanları dinlemek yeterli. Anladığım kadarıyla bizim boyalı basın dil anlaşma aracı, bir şekilde anlaşıyoruz işte, nasıl olduğu önemli değil, diyor ve Türk diline en büyük darbeyi vuruyor. En büyük diyorum, çünkü kitap okumayan, gazetenin bir sayfasını çevirmek bir yana, ön yüzüne bakmayan insanlar bir dünya; ama televizyon izlemeyenimiz hemen hemen hiç yok gibi bir şey (belki de hiç yok). Bu nedenledir ki sevgili basınımızın birazcık daha dikkatli olması gerekir; ama maalesef dili öyle bir kirletti ki nasıl arıtacaklar çooook merak ediyorum...

Cenap Çalış, İstanbul, 1.8.2007
İstanbul Büyükşehir Belediyesi resmi "web" sitesinden: "27.07.2006 İstiklal Caddesi ile Karaköy arasında 131 yıl önce hizmete giren Tarihi Tünel'in ardından, İstanbul'daki ve Türkiye'deki ikinci funikuler sistem olan Taksim-Kabataş Funikuler Sistemi'nin Taksim ile Kabataş arasını sadece 110 saniyeye indirdiğini belirten İstanbul Ulaşım A.Ş. Genel Müdürü Süleyman Pektaş, Taksim ve Kabataş olmak üzere iki istasyondan oluşan sistemde 3 dakikalık sefer aralığı ile hizmet verdiklerini belirtti."

Yıllar önce "tünel" demişiz. Gerçi o da yabancı kökenli ama artık içselleştirmişiz. Ardından "metro" gelmiş. Eh, tünel ile metro arasında sistem farkı olduğu için "tünel"i kullanmamışız. Şimdi soruyorum: Taksim Dolmabahçe arasında inşa edilen şey(!) "metro" değilse "tünel" değil midir? O halde o ucube kelimeyi Türkçemize mal etmenin âlemi nedir? Bir sure sonra yeni "sistem"in iki ucundan birinin semt adının "FENIKULER" olduğunu düşünebiliyor musunuz?

Temmuz 2007

Sibel Doğu, İstanbul, 29.7.2007
Türkçenin yabancı dillerden bir an önce arındırılması gerekmektedir. Yabancılara özenerek dilimizi kaybediyoruz. DİLİMİZE ÖNEM VERMELİYİZ. ONU KORUMA GÖREVİ VERİLDİ BİZE, YOK ETME HAKKI DEĞİL!

Harun Bayrav, Sakarya, 27.7.2007
Temmuz 24, Sözcü gazetesinin manşeti şöyleydi: "Baykal Sende Çekil" De/da ekinin yanlış kullanımına çok üzülen biri olarak manşette bile dikkat edilmemesini anlayamıyorum. Durumu bilginize sunar, dernek olarak yapabileceğinizi yapmanızı dilerim.

Bülent Avcı, Adıyaman, 17.7.2007
Dilsever olarak özellikle basın yayın kuruluşlarındaki yazı ve söylemlerin birebir incelenip yayımlanmasını istiyorum. Çünkü en yaygın iletişim araçlarının daha dikkatli olması gerekir. Ayrıca belediyelerin bünyelerinde işyeri adlarının Türkçe olması yolunda çalışmalar yapılmalı ve bu doğrultuda kurullar oluşturulmalıdır. Okullarda Türkçenin güzel ve etkili kullanılması için seminerler verilmelidir.

İpek Deniz, Tekirdağ, 12.7.2007
"Voleybol"a "valeybol" denmesinden şikâyetçiyim.

Mevlüt Berk, Adana, 3.7.2007
1.Uyruğu (sorusunun) yanıtı TC iken TT neden TR yazmaktadır? 2. Yabancı sözcükleri marka, reklam, unvan olarak kullanan özel kişilerin, özel ve tüzel kişilerden alınan gelir vergisinin her yıl katlanarak artırılmasına ilişkin bir yasa çıkarılıp uygulanırsa Türkçedeki kirlenmenin önüne kesin olarak geçileceğini düşünüyorum.

Nisan 2007

Neslihan Şenbaklavacı, Ankara, 27.4.2007
"e-mail" ifadesi gün geçtikçe dilimize yerleşmeye başladı. Türkçe ifade edebileceğimiz karşılığının bulunduğuna inanıyorum..

Simay Uysal, Tekirdağ, 18.4.2007
Gerekli kuruluşların yavaş yavaş yitirdiğimiz kültürümüze sahip çıkma konusunda yetersiz olduğunu düşünüyorum. En başta TDK olmak üzere bize ait bu dili yabancılaştıran ya da bunu görmezden gelen herkesi kınıyorum. Bize okullarımızda öncelikli olarak İngilizce eğitimi yerine kendi dilimizin eğitimi verilmeli ki yabancılaşmayalım.

Mehmet Yılmaz, Silifke/İçel, 13.4.2007
Mersin'de bir dolmuş hattında çalışan araçların camında ''KONUTEVLERİ'' diye tabela var. Yıllardır hiçbir vatandaşımız ve belediye yetkilisi bu konuda bir uyarı zahmetinde bile bulunamıyor. Bu kadar duyarsızlığa söyleyecek söz bulamıyorum. Saygılarımla.

Derya Öztunç, Erzurum, 12.4.2007
Merhabalar. Ben dilimizin bu şekilde yanlış ve az kelimeyle konuşulmasına son derece üzülüyorum. Çevremdeki insanları elimden geldiğince doğru konuşulması konusunda uyarıyorum. Fakat internet, tv ve şarkılar ve de birtakım markalar, kulaklarımızı bu yanlış kelimelere aşina hale getirdi. Okumayan bir toplum olduğumuz ve de hazıra kolayca alıştığımız için dilimizin kolay kolay düzeleceğini sanmıyorum ve de buna çok içten üzülüyorum. Ayrıca bence şive dilin zenginliğini gösterir; ama sanki herkes İstanbul şivesiyle konuşmak zorundaymış gibi bir diretme var son yıllarda maalesef. Saygılar.

Hatice Kayı, Almanya, 7.4.2007
Dil bir toplumun temeli ve taşıyıcısıdır. Dilin çağın gereklerine göre gelişimi kaçınılmazdır; çünkü dil canlı bir varlıktır. Fakat bu gelişme belirli çerçeveler içinde olmalı, saptırılmamalıdır. Modern konuşmak uğruna dilimizi yabancı sözcüklerle doldurmak gereksizdir. Türkçenin bünyesinde var olan ahengi bozmadan, dil gelişimini devam ettirmelidir.

Mart 2007

Tülay Köksal, Ankara, 12.3.2007
"ÖZEL VE KAMU SEKTÖRÜNDE..."sözünün geçtiği bir reklam asılı şu günlerde Ankara caddelerinde.Tamlama yanlışlığı! Doğrusu "özel sektörde ve kamu sektöründe" olmalı. Saygılar.

Rıfkı Edip İlhan, İstanbul, 10.3.2007
"Shake It Up Şekerim" İşte bu yılki Eurovision şarkımız! Türkçe konusundaki inanılmaz açıklamalarının ardından Türkçeye sırtını dönemeyen şarkıcımızın bulduğu Türkçe-sever çözüm: "Shake it up şekerim!" Şekerim lafından başka da Türkçe laf yok! Amaç, bir parçası Avrupa kıtasında olan ülkemizin, bu kıtada yaşayan ülkelerin insanlarına, bu yıl revaçta olacak müzik "bizim müziğimizdir" iddiası mıdır, yoksa "ille de bakın kazandık "Eurovision"u, ne pahasına olursa olsun!" diyebilmek mi? Sana ait olmayan bir müzik ile kazansan ne kazanmasan ne? Amaç kazanmak mı olmalı, sonuç mu; ne dersiniz? Bunun yanıtı, oyları da etkilemez mi? Karar sizin!

Aslı Delikuş, Çaycuma, 10.3.2007
Biz bu dil kirliliği ile neredeyse benliğimizi kaybetme yolundayız. Bunlar yabancıların bize uyguladığı basit ama ayrıntılı entrikalardır. Gençliği moda ve yabancı kelimelerle kandırıp yabancı müziklerle, internet aracılığı ile yapılan konuşmalarla, reklamlarla, ürün adlarıyla kendilerine benzetme çabasındalar; ama Türk insanı bu kadar basit olaylarla yıkılamayacak kadar güçlü bir vatana ve dayanışmaya sahip. Atalarımızın bize emanet ettiği bu kutsal topraklar ve güzel Türkçemiz her zaman bizim gibi duyarlı gençler sayesinde korunacak ve zarar veremeyecekler. Herkes bir savaş halinde; güçlü olan ve pes etmeyenler kazanır.

Biz derslerimizde öğretmenlerimizin bile konuşmalarını düzelterek bu duyarlılığı kanıtlıyoruz. Oktay Sinanoğlu gibi güçlü yazarların sayesinde biz de bazı şeylerin farkına vardık ve herkese okumasını tavsiye ettiğimiz güçlü kalemlerin çalışmaları var.

En son okulumuzla gittiğimiz Ankara gezisinde Atamızın defterine bu konuları yazarak şikâyette bulundum. Devlet yönetimindeki dış baskılardan, dilimizin kirlenmesi gibi ciddi olaylardan, gençliğin bu taklitçiliğinden, yanlış yolda olduğundan, bize emanet edilen değerlerin korunamamasından, gereken ilginin gösterilmemesinden söz ettim. Herkes beni çok korkuttu; "peşine düşerler, bu bir hakaret" dediler ve bunun gibi boş sözlerle beni yolumdan döndüreceklerini sandılar! Öğretmenlerimizin de büyük desteği ile yoluma devam edeceğim ve benim gibi duyarlı insanların pes etmemesini istiyorum. Biz Türküz ve bunu dünyaya en güzel dilimizle duyurabiliriz.

En çok esnaflara kızıyorum. Ne bu yabancı hayranlığı! Hep "center" açıyorlar; ne olmuş mağaza, dükkân gibi kelimelere? Biz onlara Türkçeyi öğretmeliyiz. "Pardon" kullanılmakta, "özür dilerim, affedersiniz" kelimeleri yerine. "Good bye" deniliyor; kısa süre öncesine kadar "hoşça kal" kullanılıyordu.

Atatürk çok çalışmalar yapmış Türkçe için, kanunlar çıkarmış; ama bizim yöneticiler bir karar alıp yabancı isimli işyerlerinin ismini Türkçe yapma çabasını göstermiyorlar.

Ben destek istiyorum okulda; yabancı kelime kullananlara, konuşanlara ufak ufak cezalar vermeliler ya da okunması zorunlu olan bazı kitapları sözlü notu karşılığında önermeliler. Bu olanağı sağlayan herkese çok teşekkür ederim. Hiç olmazsa bu yazılar sayesinde bazılarını etkileriz ve o bazıları da başkalarını  farklı şekillerde etkileme çabasında olurlar. Özellikle de gençliğin telefonları aracılığıyla kısa ileti yazmaları Türkçeyi saptırıyor ve ben de arkadaşlarımı sık sık uyarıyorum. Saygılarımla.

Başak Diler, İzmir, 2.3.2007
Gençler olarak büyük bir girdaba sürükleniyoruz. Anlamını bile bilmediğimiz kelimeler günlük konuşmalarımızda...BİR ÜNİVERSİTELİ olarak utanıyorum. Özümüzü mü inkâr ediyorlar bilmiyorum. Türk olmak, TÜRKÇE konuşmak gurur verici. Yabancı sözcüklere alışık olmadığım için beni geri kalmış görseler de inatla istedikleri gibi konuşmayacağım. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE, TÜRKÇE KONUŞANA!

Gizem Gümüş, Bursa, 1.3.2007
Dil kirliliğine karşıyım, karşı olanların da yanındayım.

Şubat 2007

Cengiz Büker, İstanbul, 26.2.2007
Dilimizde "sanık" sözcüğü var; bunun Osmanlıca karşılığı da "maznun"dur; öyleyse niçin, hangi nedenle ve hangi amaçla "zanlı" diye çirkin ve yanlış bir sözcük uydurulmuştur ve ısrarla kullanılmaktadır?

Seda Bacı, Ankara, 15.2.2007
Teknolojinin gelişmesiyle birlikte hepimiz farkındayız ki dilimizdeki kötü yönlü değişme de hızlandı. Bunun en belirgin örneğini görebileceğimiz yer yine internet ortamı ve burada yapılan konuşmalardır. Tabii ki sadece internet ortamı değil, yazıyla görebildiğimiz ve görünce de "bu insanların aklı nasıl bir cümle dizimine çalışıyor" dediğimiz birçok saçma sapan sözcükle de karşılaşabiliyoruz. Örneğin şimdilerde bir sözcüğe "msh" gibi anlamsız ve İngilizce kökenli ek bile olmayan 3 tane anlamsız harfi eklemeye başladılar; örneğin "güzelmish" gibi. Bu tarz sözcüklere çok rastlanır oldu...

Bir de z harfini kullanmaya tenezzül etmeyen ve onun yerine z harfi geçen bütün kelimelere s harfini koyan tipler belirdi. Anlayamadığım, s harfini z yerine koyunca daha mı sempatik bir görünüm elde ediliyor? Örneğin "güsel", "yapıyorus" hatta "yapıours" gibi. Bu türden o kadar çok örnek var ki hangi birini sayayım? Bu tür konuşmalara mahal vermemek bizim elimizde. Ben genellikle böyle sözcük ya da konuşmalarla karşılaştığım zaman uyarıyorum; ama ne kadar verimli oluyor bilmiyorum. Sizlerden de bu konuda duyarlılık bekliyorum.

Özge Özsan, Ankara, 7.2.2007
Okuduğum okul olan TED Ankara Koleji'nde yemek binasındaki işyeri adlarının hepsi İngilizce. Mesela "Chunky Chicken", "TED's Grill" benzeri adlar konulmuş. Oysa okulum, adı üzerinde, Türk Eğitim Derneği'nin okulu. Bu isimler, hem biz öğrencileri kendi aramızda yabancı dilde sözcükleri kullanarak konuşmaya özendiriyor, hem de bu sayede Türkçemizi kirletiyor. Bu gibi bir şeyin bir eğitim kurumunda yapılması çok yanlış. Türkçe için daha duyarlı olunmalı.

 
BAŞYAZI
ÇAĞDAŞ TÜRK DİLİ
Mart 2024 - 433. Sayı
TÜRKÇE SÖZLÜK
YAZIM KILAVUZU
 
     
facebook twitter