AnaSayfa Kuruluş: 22 Nisan 1987
Dil Derneği, Bakanlar Kurulunun 24.07.2002 tarih ve 2002-4812 sayılı kararı ile kamu yararına çalışan dernektir.
 
“ORTAK TÜRK ALFABESİ” KİME GEREKİYOR?
Yönetim Kurulu Adına 
Dil Derneği Başkanı
Sevgi Özel

Atatürk’ün kurduğu, 12 Eylül darbecilerinin kapattığı Türk Dil Kurumu’nun öncü olduğu, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları açısından yaşamsal değerde olmayan, Türk cumhuriyetlerine yararını zamanın göstereceği “Ortak Türk Alfabesi”, Türk dili konuşan ülkelerin diline, yazınına yön verecek, bütün sorunlarını çözecek bir devrimmiş gibi sunuldu. Türk dili konuşan ülkelerin ortak abece ve dil arayışının öyküsü epey eski ve uzundur.

Ekim 1991’deki erken genel seçimden sonra Doğru Yol Partisi (DYP) ile Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) bir koalisyon oluşturdu. 1991 sonunda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) dağılınca Azerbaycan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkmenistan bağımsız devletler olmuştu. Koalisyon hükümeti sorun yüklü içişlerine el atarken Türk cumhuriyetlerine de ekonomik, kültürel destek vereceğini duyurdu. Türk cumhuriyetleriyle iletişim kurma ve hızlandırmayı Dışişleri ile Kültür Bakanlıkları üstlendi.

DYP-SHP koalisyonu, “Türk dilinin konuşulduğu ülkeler ve komşu ülkeler olmak üzere, gelişmekte olan ülkelerin kalkınmasına katkılı olmak, bu ülkelerle ekonomik, ticari, teknik, sosyal, kültürel ve eğitim alanlarında işbirliğine yönelik proje ve programlar geliştirmek” için Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı Başkanlığını (TİKA’yı) kurdu.

Türk cumhuriyetleri uzun zamandır kullandıkları “kiril” abecesinden kurtulmak istiyorlardı; dil, abece konularında, Kültür Bakanlığı’nın öncülüğünde Ankara ve İstanbul’da Türk cumhuriyetlerinden gelen dilciler, edebiyatçılarla pek çok toplantı yapıldı. Bu toplantılara Atatürk’ün kurduğu 12 Eylülcülerin kapattığı Türk Dil Kurumu (TDK) ile Dil Derneği de katıldı. Türkiye’den katılanlar Azerbaycan’dan gelenlerle büyük ölçüde anlaşıyor; Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkmenistan temsilcileriyle iletişim kuramıyorlardı. Konukların söz ve metinlerinde Arapça-Farsça sözcüklerle tamlama yoğundu, dahası kendi aralarında Rusçayla anlaşıyorlardı. Çünkü anadil Türkçenin özellikle Kazakça, Kırgızca ve Türkmence lehçeleri yüzyıllar içinde büyük değişimler geçirmişti.

1992’de sıklaştırılan toplantılarda gündemin dışına çıkıldığında, yemek, çay arası verildiğinde, resmi TDK yöneticileri, MEB’nin bürokratları ve bazı akademisyenlerle Türk cumhuriyetlerinden katılan dilciler edebiyatçılar, çocukluk arkadaşıymış gibi şaşırtıcı bir “samimiyet” sergiliyor; çoğu Türkiye’nin devrim deneyimini 1950’den sonra Türkiye’de yaygınlaşan kalıplaşmış, ezberlenmiş tümcelerle eleştiriyordu.

Türkiye, “Arap abecesini atınca, Türkler Kuran’ı, mezar taşlarını, eski kaynakları okuyamaz, atalarını tanıyamaz olmuş”tu. Dahası “Türkiye bir gecede cahilleşerek geçmişiyle bağlarını koparmış, tarihsel, dinsel bütün manevi değerlerini kaybetmiş”ti. Türkiye’de 1950’den sonra Harf-Dil Devrimlerine karşı olan, dine ve Türkçülüğe tutunanlar, belli ki SSBC dağılmadan önce Türk cumhuriyetlerini suyolu yapmış, Türkiye’deki karşıdevrim rüzgârı oralara taşınmıştı. Konukların kimi yazı ve dil devrimlerine dolup gelmişti. Yaşar Kemal’i, Aziz Nesin’i ve kimi yazarlarımızı küçümseyenler Dil Devriminin kazandırdığı sözcüklerle alay ediyor, eleştiride ölçüyü kaçırdıkları oluyordu. Konukların yalnız üçü beşi, “Arap abecesini, Osmanlıcayı unutturan tarihsel yanlıştan dönün” diyenleri onaylamıyor; aynı dili konuştukları dilci ve yazarlardan uzak duruyorlardı.

Türkiye; Azerbaycan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkmenistan dilcileriyle ortak abece değil, ortak dil arayışındayken dünyada bilgisunarla (internetle) iletişim başlamıştı. Abecemizdeki “ü/ ş/ ç/ ı/ ğ” gibi harfler uluslararası bilişim ağına katılmamıza engel görülüyordu. Abecesine altı üstü noktalı, üstü dalgalı /n/ (nazal ne) gibi sesler koyacak olanlara, uzun süre internete giremeyecekleri söylendiğinde, “Türkçeyi internete feda etmeyelim” diyorlardı. Devrimlerimiz için söyleyeceklerini söylüyor, tartışmayı uzatmıyorlardı; çünkü Türkiye’den beklentileri büyüktü. O sıra dinci terör örgütünün başı Fethullah Gülen’in okullarından ilkini Kırgızistan’da açtığını bilmiyorduk.

Türk cumhuriyetleriyle bu ilişkiler sürerken Türkiye’deki koalisyon sallanıyor; iktidarı destekleyen TRT’de, yeni açılan bir iki özel TV’de Türkiye’nin Türk cumhuriyetleriyle “ortak abece” kullanması tartışılıyor; kimi üniversitelere Türk cumhuriyetlerinden çağrılan dilciler edebiyatçılarla sempozyumlar yapılıyor, Harf ve Dil Devrimlerini savunanlar suçlanıyordu. Cumhurbaşkanı Özal, Dışişleri Bakanlığı’na bağlı TİKA’nın yönetimine devrimlerle barışık olmayan akademisyenleri atamıştı. TİKA 8 Mart 1993’te, Türk cumhuriyetleri temsilcilerini Latin abecesine geçirmek amacıyla topladı. İki gün boyunca “Ortak Türk Alfabesi”ni tartışan Türkiye, Azerbaycan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkmenistan temsilcileri hazırladıkları bildirgeyle 34 harfli bir abecede uzlaşıldığını, Türkiye’nin 1928’den 1993’e dek kullandığı 29 harfli abeceye, “ä, ñ, x, q, w” gibi 5 yeni harf eklenmesinin kararlaştırıldığını duyurdular.

Ortak abece bildirgesinin hazırlanmasında TİKA’nın dil ve kültür danışmanı akademisyenler öndeydi. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, TİKA’nın “Ortak Türk Alfabesi” bildirgesinin eline ulaştığı 10 Mart 1993’ün “Dil Bayramı” olarak kutlanmasını istedi. Amaç, beş harf ekleyerek Harf Devrimini delmek, arkasının geleceğini devrim karşıtlarına muştulamaktı. Ancak ipin ucu o dönemin siyasetçileriyle onlara destek veren akademisyenlerle yandaş basınının elinde kaldı.

Gerçekte TİKA’nın 1993’teki toplantısında kabul gören 34 harfli “Ortak Türk Alfabesi” çatısının, Türk cumhuriyetleri bağımsız olur olmaz 1991’de çatıldığını, oralardan gelenlerle Türkiye’nin kimi illerinde, üniversitelerinde yapılan toplantılardan anlıyorduk. Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsünün düzenlediği “Milletlerarası Çağdaş Türk Alfabeleri Sempozyumu” gibi etkinliklere ne kadar devrim karşıtı akademisyen, politikacı ve gazeteci varsa, yalın ayak koşuyordu.

Turgut Özal'ın ölümüyle (Nisan 1993) Türkiye’de siyaset başka bir evreye geçti; DYP-SHP koalisyonu bozulduktan sonra kuruluş amacı ve yolu değişen TİKA’nın ortak abece aşkı da söner gibi oldu. TİKA’nın 1993 Martındaki bildirgesi Türkiye’de Atatürkçülerden büyük bir tepki gördü; karşıdevrim abecemize dokunamadı. Bu arada Türk cumhuriyetlerinin çoğu bildiğini okudu. Abece konusu, AKP iktidarının “Demokratik Açılım Paketi”yle (30 Eylül 2013'te) yeniden masaya konuldu. Bu kez amaç Türk dünyasıyla ortak dil ve abece değil, Kürtçenin kullanılması ve yazımıyla ilgiliydi. Türk abecesinin 29 harfi korunacak, gerekli yerlerde “x, q, w” kullanılacaktı. Kenan Evren’in kurduğu resmi TDK, AKP’nin bu önerisine de balıklama atlamış, abeceye üç değil beş harf eklenmesini savunmuştu. Türkçenin ve Kürtçenin doğasına saygısı olmayan üniversite rektörleri Kürtçe için Arap abecesinin daha uygun olduğunu söylüyordu. Ne ki bu abece tartışmaları da havaya yazıldı.

1990’lardaki Türkiye ile Türk cumhuriyetlerinin ortak dil, abece oluşturma çabaları dondurulmuştu. Ancak Türkiye’de Harf ve Dil Devrimlerine tepki her zaman gündemdeydi. “Bir gecede cahilleştik” şarkısı kimi kesimler ve sözde aydınlarca sloganlaşarak yinelendi durdu.

Dışişleri Bakanlığı, 2009’da “Türk Dili Konuşan Ülkeler Zirveleri” sürecinin başladığını, Türkiye ile Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Kırgızistan'ın katılımıyla bir platform oluşturulduğunu duyurdu. 1992’den 2000’lere dek Türkiye'nin girişimiyle bu ülkelerle birçok kez toplantı yapıldığını öğrendik.

Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan 2009’da “Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi”ni oluşturmuş; konsey 2010’dan başlayarak Türkiye’de ya da katılımcı ülkelerde devlet başkanları ya da bakanların katılımıyla hemen her yıl değişik başlıklar altında toplanmaya başlamıştı. Türk Devletlerinin bağımsızlığının 30. yıldönümünde, “Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi”ne Türkmenistan gözlemci olarak katılınca konseyin adı, "Türk Devletleri Teşkilatı (TDT)” olarak değiştirildi. Amacı, “Türk Devletleri arasındaki işbirliğini ve dayanışmayı Türk Dünyası'nın ortak tarih, dil ve kültür mirası çerçevesinde ve çok taraflı çerçevede geliştirmek” olarak saptandı.

Türk Devletleri Teşkilatınca, Türk dili konuşan ülkelerin ortak abece konusundaki ilk adımı Kasım 2021’de atıldı. 12 Eylül 1980 sonrasında özerk yapısını yitiren Türk Dil Kurumu (TDK) ortak abece konusunda başı çekiyordu; 90. Dil Bayramında "Türk Dünyası Ortak Alfabe Çalıştayı" düzenledi; çalıştayda ortak abeceye geçişin ve uygulamanın hızlandırılması için “Türk Dünyası Ortak Alfabe Komisyonu” kuruldu. Komisyon, Türk Dil Kurumu ve Uluslararası Türk Akademisi öncülüğüyle ilk toplantısını, Mayıs 2023’te Astana’da, ikinci toplantıyı Mayıs 2024’te, üçüncüyü 9-11 Eylül 2024’te Bakü’de yaptı. Bu toplantıda, 34 harften oluşan “Ortak Türk Alfabesi” üzerinde uzlaşıldığı açıklandı. Bu kararı Türkiye’de resmi TDK, kimi akademisyenler, siyasetçiler ve basının büyük bölümü bayram haberi gibi duyurdu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te, “Ortak alfabemiz, kader ortaklığımızın, ortak istikbalimizin ve geleceğe birlikte adım atma irademizin de nişanesidir” dedi.

Türkiye ile Türk cumhuriyetlerinin ortak abece etkinlerinde en büyük rolü, Atatürk’ün siyasetin güdümüne girmemesi için dernek olarak kurduğu 12 Eylülcülerin kapattığı TDK üstlenmiştir. Atatürk, 1928’de yaptığı Harf Devrimiyle Türkçeyi, Türkçenin seslerini tam olarak karşılamayan ve dinsel anlam yüklenen Arap abecesinden, 1932’de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmıştı. Türkçe konuşan Türk cumhuriyetleriyle dilden ekonomiye her alanda sağlıklı iletişim kurmayı hepimiz isteriz. Atatürk’ün kurduğu TDK, Türkiye’de yaklaşık yüzyıldır kullanılan, çocukların kendi kendine öğreneceği kadar sesçil olan, uzmanların en eski kaynakları bile çözmesini sağlayan Türk abecesini, yüzyıllık deneyimizi Türk cumhuriyetlerine önermemiş, 1990’lardan bu yana boşa atılan adımların yinelenmesine çanak tutmuştur.

TDK Başkanı Prof. Dr. Osman Mert, “Ortak alfabeyle birlikte eğitimden ekonomiye, siyasetten edebiyata kadar pek çok alanda Türk coğrafyası yakınlaşacak ve birlikte hareket kabiliyeti artacak. Artık Edirne’den yola çıkan bir Türk, Altay Dağları’na kadar yalnızca Türkçe konuşarak değil Türkçe lehçeleriyle yazılanları okuyarak da seyahat edebilecek” diyor. 1991 ve 92’deki etkinliklerde Türkiye Türkçesi konuşanlar Azerbaycanlı soydaşlarımızla büyük ölçüde anlaşabiliyordu; TDK’nin Eylül 2022’de Bursa’da düzenlediği çalıştaya öteki cumhuriyetlerden katılan dilcilerle yazarların konuşma ve metinlerinin çevirisinin paylaşıldığını düşünüyoruz. Edirne’den Altay Dağlarına dek seyahat kolay değil. YouTube ortamında Türk Devletleri Teşkilatı Devlet Başkanlarını buluşturan bir toplantıda Kırgızistan Cumhurbaşkanının sözlerinin Türkiye Türkçesine çevrildiğini görüyoruz.

TDK ortak abecedeki harfleri şöyle duyuruyor: “Aa, Bb, Cc, Çç, Dd, Ee, Əǝ, Ff, Gg, Ğğ, Hh, Xx, Iı, İi, Jj, Kk, Qq, Ll, Mm, Nn, Ññ, Oo, Öö, Pp, Rr, Ss, Şş, Tt, Uu, Ūū, Üü, Vv, Yy, Zz.” TDK Başkanı Sayın Mert, Türk cumhuriyetleriyle uzlaşılan “Ortak Türk Alfabesi”ndeki, “Q, X, Ň, Ä, Ŭ harflerinin Türk alfabesine girmeyeceğini” belirterek basına şu açıklamayı yapıyor: “Bir alfabede sadece fonem değeri taşıyan sesler harflerle gösterilir. Bir dilde olmayan sesleri alfabesinde göstermenin bir anlamı yoktur. Kabul edilen 34 harfli ortak çerçeve alfabedeki 5 harf, standart Türkiye Türkçesi’nde olmayan Türk lehçelerinde olan sesler için belirlenmiştir. Dolayısıyla bu beş harfin Türkiye Cumhuriyeti’nin alfabesinde gösterilmesine de gerek yoktur. Eğer bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Türkiye Türkçesi’nde olmayan bir sesin yer aldığı Kazakça bir kelime yazacaksa bu kelimede Kazak alfabesinde olan o harfi kullanabilir. Tıpkı İngilizce yazarken gerektiğinde bizim alfabemizde olmayan W, Q işaretlerini kullandığımız gibi.”

Bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı ne zaman Azerbaycan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkmenistan Türkçesiyle yazmak ya da konuşmak ister? Bu ülkelerde yaşamaya karar verebilir; âşık olabilir? Bu ülkelerle ekonomiden sanata birçok alanda iletişim içinde olması, bu dilleri öğrenmesini zorunlu kılan bilimsel ya da dilbilimsel çalışmalar yapması gerekebilir? Önündeki engel yalnızca ülkelerin aklı, barışı, hukukun üstünlüğünü, bilim-sanatı tanımayan siyasetçileri olur.

12 Eylülcülerin 1983’te kurduğu resmi TDK yöneticilerin bu tarihten sonra Türk cumhuriyetleriyle içli dışlı ilişkilerini, günaşırı gidiş gelişleri kendi açıklamalarından, yayınlarından, türlü etkinlik duyurularından öğreniyoruz. Bu ilişkiler sürmelidir; ama Türkiye Türkçesiyle lehçeleri arasındaki bilimsel, sanatsal bağı güçlendirmeli; bu bağ, her Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı ya da bilim sanat insanları için kalıcı olmalıdır. Şaşırtıcı olan 1991’de Türk cumhuriyetleriyle başlatılan ilişkilerde olduğu gibi 2021’den sonra yoğunlaştırılan “Ortak dil ve abece” etkinliklerinde de TDK yöneticilerinin Harf ve Dil Devrimlerinin adını anmamasıdır.

TDK Başkanı, “34 harfli Ortak Türk Alfabesi bir çerçeve alfabe. Herhangi bir ülkenin kullanacağı bir alfabe değil” diyor; herhangi bir ülkenin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kullanmayacağı bir “abece” için bu gürültü niye? Harf Devrimiyle derdiniz yoksa, cumhuriyete ve devrimlere candan bağlı yurttaşları tedirgin etmek, her yurttaşa dokunan maddi-manevi emeği savurmak niye? Siyasetçilerin Harf-Dil Devrimlerini tepe tepe kullanarak 1980’lerden bu yana iç siyasete araç yaptıkları bu iki devrimi etkisizleştirme girişimlerine içi akademisyen dolu TDK niçin su taşır?

Derneğimiz, Türk cumhuriyetleriyle 1991-92’deki “ortak dil ve abece” etkinliklerinin katılımcısıydı. 1991’deki koalisyonun Kültür Bakanı Fikri Sağlar, Kültür Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Emre Kongar, derneğimiz, birçok dilci ve yazar Harf ve Dil Devrimlerinden ödün vermeden Türk cumhuriyetlerden gelen dilci ve yazarlara devrim deneyimlerimizi anlatmak istedik. Otuz yıl sonra olanları da duymazdan görmezden gelmedik. 1990’lardan bu yana olanları, 2000’lerde olup bitenleri toparladık. Kasım 2024’te Türkiye ile Türk cumhuriyetlerinin uzlaştığı duyurulan “Ortak Türk Alfabesi”ne yönelik son çalışmaları araştırarak dilseverlere sunmak istedik. Durum budur.

Duyarlı yurttaşlar, kimi üyelerimiz, kimi akademisyenler, “Ortak Türk Alfabesi”nin Harf Devrimine saldırı olduğu kaygısıyla Dil Derneği’nin ses ve tepki vermesini istedi. Birkaç öfkeli yurttaşla gazeteci de acıtarak kulağımızı çekti.

Harf Devrimi öngörüsü yüksek devrimci ve devlet adamı Atatürk’ün öncülüğünde, “1 Teşrinisâni (Kasım) 1928 tarihli ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun”la güvence altına alınarak yapıldı. Harf Devrimi 98. yıla yürüyor; bu yürüyüş hiçbir biçimde engellenemeyecektir.


 
BAŞYAZI
ÇAĞDAŞ TÜRK DİLİ
Aralık 2024 - 442. Sayı
TÜRKÇE SÖZLÜK
YAZIM KILAVUZU
 
     
facebook twitter