AnaSayfa Kuruluş: 22 Nisan 1987
Dil Derneği, Bakanlar Kurulunun 24.07.2002 tarih ve 2002-4812 sayılı kararı ile kamu yararına çalışan dernektir.
 
Sorular - Yanıtlar 2006

      Dil Derneği'ne 2006 yılı boyunca ilettiğiniz sorular ve yanıtları aşağıda tarih sırasında (en yakın tarihliden başlayarak geriye doğru) yayımlanmaktadır.


Aralık 2006

Cem Torun, Ankara, 26.12.2006
Soru:
“Hiç Ankara'ya gittiniz mi? Ya da onu televizyonda gördünüz mü?” cümlesindeki "ya da" bağlacının cümle başında olması doğru bir yazım şekli midir? 
Yanıt: Bu bağlaç (ya da) genellikle sözcükler, söz öbekleri, görevdeş sözcükler, kimi kez de tümceleri bağlar. Bu nedenle tümcelerin “ya da” ile başlaması güzelduyusal (estetik) açıdan da hoş değildir; ne ki kimi yazarların yapıtlarında “yahut” anlamında, bu bağlaçla başlayan tümcelere rastlanmaktadır.

Kerem Onat, İstanbul, 10.12.2006
Soru:
Daha önce yanıt verildi; ama ben istediğim kadar açık bir yanıt değildi. Madem "biri" ve "kimi" sözcüklerinin sonlarındaki ek iyelik ekidir (aynı evi, masası örneklerinde olduğu gibi) öyleyse niçin "-ler" eki gelince sonda bir iyelik eki daha türüyor? Sözgelimi "evi - evleri" (iyelik eki sona kaydı), "masası - masaları" "bazısı - bazıları" iken "biri - birileri", "kimi - kimileri" örneklerinde iyelik eki yerinde duruyor ve sonda bir iyelik eki daha oluşuyor. Öyleyse "kimi" ve "biri" sözcüklerinin sonlarındaki iyelik eklerinin, işlevlerini artık yitirdiğini söyleyebilir miyiz? Aksi takdirde "biri - birleri" ve "kimi - kimleri" halini almaları gerekmez miydi?
Yanıt: Sayın Onat bir kez daha anlatalım; “biri” ve “kimi” sözcükleri artık başlıbaşına anlamı, kullanım alanı olan sözcüklerdir. Sözlüklerde maddebaşına yerleşmişlerdir. Türkçedeki pek çok sözcük gibi onların da iyelik, çoğul ekleri alma özgürlüğü bulunmaktadır.

Kerem Onat, İstanbul, 9.12.2006
Soru:
Yazım kılavuzunda düzeltme iminin kullanımı ile ilgili bir bölüm var; ama kimi sözcüklerde bu kurallara uymadığı halde düzeltme imi kullanılmış. Sözgelimi "âlim" sözcüğünde düzeltme iminin kullanılmasının sebebi açık değil. Bu kullanımın sebebi nedir?
Yanıt: Yazım Kılavuzumuz kendi kurallarına uymaktadır; yazılışları aynı, anlamları ayrı sözcüklerde düzeltme imini kullanıyoruz. Arapçadan Türkçeye gelen “âlim”in yanında bir de bugün artık yalnızca “alimallah” sözcüğünde kalan “alim” sözcüğü var. Bu nedenle “bilgin” anlamındaki sözcük “âlim” olarak yazılıyor ve “çok bilen” anlamındaki “alim”den ayrılıyor.

Kerem Onat, İstanbul, 9.12.2006
Soru:
Türkçe Sözlük'te yanlış sözcükler genellikle doğrularına yönlendirirler. Sözgelimi "birisi" sözcüğünün yanında "bknz biri" yazar. "Dedektör" sözcüğünün de yanında "bknz detektör" yazıyor; ama yazım kılavuzunda doğru olarak "dedektif" kabul edilmiş. Bunun sebebi nedir?
Yanıt: Kimi sözcükler ya da terimler ne yazık ki hâlâ ikili yazım biçimleriyle varlığını sürdürüyor; bunların teke inmesi zamana bağlıdır. Yazım Kılavuzu’na alınan biçimler ötekine göre daha sık kullanılmaktadır; kılavuzların önemi yol gösterici olmalarıdır; ikili, üçlü yazımların teke inmesi için ivedi davranmadan sözcükler böyle, dikkatle izlenir.

Murat Sönmez, İzmir, 9.12.2006
Soru:
"Onun arkadaşı taş kalplinin biriydi" tümcesinde "taş" sözcüğü gerçek anlamıyla kullanılan somut bir ad değil midir? "Taş kalpli" benzetme (yalın/teşbih-i beliğ) değil midir? [Benzetme bir mecaz sanatı değildir. Çünkü sözcükler gerçek anlamlarında kullanılırlar. Cem Dilçin/Örneklerle Türk Şiir Bilgisi]
Yanıt: “Taş kalpli” tamlamasından çok Türkçede “taşyürekli” deyimi kullanılır; bu deyim bileşik ad olmuştur artık. Burada “taş” sözcüğünün değişmeceli (mecazi) anlamı söz konusudur; katı yürekli, acımasız, acıması olmayan demektir. Bu deyimde “taş”ın gerçek anlamıyla kullanıldığını söyleyemeyiz.

Gökhan Onater, İzmit, 9.12.2006
Soru:
Uzun süredir beni rahatsız eden "sarmısak" konusunu sormak istiyorum. Derneğimizin Ana Yazım Kılavuzunda "sarmısak" olarak belirtilen sözcük TDK'nin hem yeni hem de eski kılavuzlarında "sarımsak" olarak görülüyor. Hangisi doğru? Neden "sarmısak" ya da neden "sarımsak"? Kökeni nedir? Teşekkür ederim.
Yanıt: Sözcüğün doğru yazımı “sarmısak”tır. Bir süre halk ağzındaki söylenişi de dikkate alınarak ikili yazımı kullanılmıştır. Kökeni konusunda kesin bilgi vermek zor.

Esma Gündüz, İstanbul, 6.12.2006
Soru:
Dünyada neden farklı diller var?
Yanıt: Dünyadaki insanların kökenleri neden farklı Sayın Gündüz? A. Dilâçar’ın "Dil, Diller, Dilcilik" adlı yapıtı size yardımcı olabilir.

Kasım 2006

Adil Ağaoğlu, Bartın, 27.11.2006
Soru:
1-(-oğlu) ile sonlanan soyadlarına (-ya) eki mi yoksa (-na) eki mi getirilmeli? Örnek: Alaoğlu'na, Alaoğlu'ya. 2- (-oğlu) ile sonlanan yeradlarına (-na) eki mi yoksa (-ya) eki mi getirilmeli? Örnek: Süloğlu'na geldiniz, Süloğlu'ya geldiniz.
Yanıt:
“Oğul” sözcüğüyle kurulmuş Alaoğlu, Süloğlu gibi soyadları ya da yeradları ünlüyle başlayan ek aldıklarında Alaoğlu’nu, Alaoğlu’na örneklerinde görüldüğü gibi yazılır.

Hatice Sevil Ece, İstanbul, 14.11.2006
Soru:
"Kampus" kelimesi hal eki aldığında (örneğin;"kampus-e/kampus-a) hangi şekilde kullanılır?
Yanıt:
Kampus sözcüğü ek aldığında, kampusa, kampusun, kampustan biçiminde kullanılmalıdır. Ancak sözcüğün Türkçesi olan “yerleşke” yeğlenirse hiçbir yazım sorunu yaşanmaz.

Ramazan Uslu, Ankara, 7.11.2006
Soru:
Aşağıdaki kelimelerde, birleşik kelimeler açısından yazım hataları bulunmakta mıdır? Sözkonusu, hergün, arasıra, pekçok, ardısıra, arzetmek, yanısıra, terketmek.
Yanıt: Verdiğiniz örneklerin hepsi ayrı yazılır. Dil Derneği’nin Yazım Kılavuzu’na bakmanızı öneririz.

Ekim 2006

Abdurrahman Yılmaz, Adıyaman, 17.10.2006
Soru: "TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASI" ne tamlamasıdır?  
Yanıt: Sayın Adıyaman, bu tamlamada bir eksiklik var ve ne yazık ki böyle kullanılıyor. Daha önce de birçok kez bu yanlış tartışıldı. Tamlamanın doğru biçimi “Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası” olmalıdır. Çünkü Merkez Bankası, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir kurumudur. “Türkiye Cumhuriyeti” ile “Merkez Bankası” belirtisiz ad tamlamalarıdır. Birlikte kullanıldıklarında zincirleme tamlama oluşmaktadır.

Uğur Toprak, Kasaplar Köyü/Bolu, 9.10.2006
Soru: Dilin 6 işlevi olduğu söyleniyor ama ne TDK'nin ne de sizin sitenizde bu konuyla ilgili herhangi bir yazı bulabildim. Bununla ilgili sitelere nasıl ulaşabilirim?
Yanıt: Dilin işlevlerinin kesin olarak 1,2,3, biçiminde belirtilmesi doğru olamasa gerek. Çünkü bu işlevler, zamanla, araştırmaların getirdikleri yeniliklerle, değişikliklerle yeni adlar alabilir, kimi yeni işlevler de bunlara katılabilir. Ancak sayılandırmadan bu konuda şu işlevler söylenebilir: Dilin toplumsal işlevi, dilin iletişim/bildirim işlevi, dilin kültürel işlevi, dilin tarihsel işlevi, dilin uluslaştırma işlevi, dilin eğitim işlevi…

Bilgisunar sayfamızda yalnız sorduğunuz soruyla ilgili değil, dil dediğimiz varlıkla ilgili başka bilgiler de yok. Çünkü bütün bilgileri aktarmamız, en azından şimdilik olanaksız. Dilbilimcilerin yapıtlarına bakarsanız sorunuzun yanıtına ilişkin ayrıntılı değerlendirmeler bulabilirsiniz. Örneğin Roman Jakobson’un “Functions of Language” (Dilin İşlevleri) başlıklı yazısına bakabilirsiniz.

Hatice Sevil, İstanbul, 5.10.2006
Soru: "Gün geçmiyor ki, bu fabrikadan ücret azlığından ağır çalışma koşullarına, sağlık sorunlarından keyfi uygulamalara kadar şikayetler bitmek bilmiyor." Bu cümlede anlam açısından yanlışlık var mı? DÜZELTİRSENİZ SEVİNİRİM.
Yanıt: Bu tümcede “Gün geçmiyor ki “ sözlerinin kullanılması gereksizdir; tümcenin doğrusu şöyle olmalıdır: “Bu fabrikada ücret azlığından ağır çalışma koşullarına, sağlık sorunlarından keyfi uygulamalara kadar şikâyetler bitmek bilmiyor.” Yakınmaların sıklığını, sürekliliğini belirtmek gerekiyorsa o zaman da tümce başka türlü kurulmalıdır. Ne yazık sözcük kullanmakta tutumlu olmayı, sözcükleri doğru sıralamayı ve aralarındaki ilişkiyi doğru kurmayı bilmeyenler gittikçe çoğalıyor.

Sabri Yeşilbaş, Aydın, 1.10.2006
Soru: "Aşçı" mı yazılır, "ahçı" mı?
Yanıt: Sözcüğün doğru yazımı "aşçı"dır. Yazım kılavuzlarında da "aşçı" olarak yer alır.

Eylül 2006

Vildan Aksan, Balıkesir, 13.9.2006
Soru: Özel adlara gelen yapım ekleri kesme işareti ile ayrılmamaktadır;ancak -deki gibi önce çekim eki sonra yapım ekinin geldiği farklı durumlarda yazım nasıl olmalıdır? Örnek: Balıkesirdeki'nin / Balıkesir'dekinin /Balıkesirdeki'nin. Örneklerden hangisi doğru yazımdır? Neden? Aydınlatırsanız sevinirim. Teşekkür ederim. Saygılarımla.
Yanıt: Kesme imi anakara, kent, ilçe, belde, köy adlarıyla kullanılır ve özel ada gelen ilk ekten önce konulur. Buna göre ”Balıkesir’dekinin “ yazımı doğrudur (Yazım Kılavuzu, Dil Derneği, 2005, s. 84).

Yakup Eren, Çerkezköy/Tekirdağ, 11.9.2006
Soru: "HOŞGELDİNİZ" yazısının yazılış şekli nasıl olmalı? Birleşik mi, ayrı mı yazılmalı?
Yanıt:
Bu deyim Dil Derneği’nin Yazım Kılavuzu’nda "hoş geldiniz" biçiminde ayrı yazılarak belirtilmiştir; doğru yazımı ayrıdır.

Ağustos 2006

Arda Sercan Yılmaz, Adıyaman, 23.8.2006
Soru: Dilbilime göre dil canlı bir varlık mıdır?
Yanıt:
Dilin canlı bir varlık olduğu düşüncesi kimi 19.yüzyıl dilcilerinin öne sürdükleri bir düşüncedir. Kimi dillerin ölü dil olarak nitelenmeleri bu görüşe yol açmış görünüyor; ancak bu dillerin en azından bir bölümü (örneğin Latince) hiç değilse yazılı olarak yine de varlıklarını sürdürmektedirler. Bir dilin ölümü, başka dillerin onun yerine geçmesiyle kullanımdan giderek uzaklaşması anlamındadır; dili kullanan kişi ya da topluluklar olduğu sürece dillerin ölümü söz konusu olamaz. Bu bakımdan günümüzde dilin canlı bir varlık değil, toplumsal bir kurum olduğu düşüncesi daha çok benimsenmektedir.

Nuri Kaan Fakılı, Ankara, 23.8.2006
Soru: Merhaba. Bir konuda çok takıldım. Yardımlarınızı bekliyorum. Bugüne kadar bize öğretilen özel isimlerde yapım eki aldıktan sonra çekim eki gelirse, gelen çekim ekini kesme işareti ile ayırmalıyız. Fakat bazı kelimelere baktığımda bu çok kafamı kurcalıyor. Mesela: "Türkçenin." Ben bu kelimenin yazılışını yıllardır "Türkçe'nin" olarak bilirdim. Fakat sizin sitenizde de "Türkçenin" olarak kullanılmıştır. Bunun nedenini merak ediyorum. Teşekkür ediyorum, iyi çalışmalar.
Yanıt:
Kesme imi ( ‘ ) özel adlardan sonra gelen ekleri ayırmak için kullanılıyordu. Sonraları önemsenen her sözcükten sonra gelen ekler bu imle ayrılır oldu. Bu nedenle bu imin tutumlu, çok gerektiği durumlarda kullanılması düşünüldü. Zamanla dil adlarından sonra gelen ekleri ayırmada kullanılmadığı görüldü; bu tutumda, daktilo ya da bilgisayarda yazmayı kolaylaştırmanın da bir payı olabilir. (Ayrıntılı bilgi için: YAZIM KILAVUZU, Dil Derneği, 2005, s. 86-89.)

Talat Çelebi, 9.8.2006
Soru: Tıp terimleri tüm ülkelerde gerçekten Latince mi? Türkçe terimlerin kullanılması konusunda dil derneği nasıl düşünüyor? Bu evrensel diyebileceğimiz bir nitelik mi taşıyor?
Yanıt:
Tıp terimlerinin çoğu Latincedir; ancak kimi ülkeler eski terimlere kendi dillerinde karşılık bularak, yenilerini yaratarak Latincenin etkisinden sıyrılmaya çalışmaktadırlar. Bu durumu evrensellikle açıklamak doğru değildir; bunun anlamı bilimin sanatın gerisinden gelmek, bilim sanat ve uygulayımbilim (teknoloji) üretiminde gecikmektir.

Arda Sercan Yılmaz, Adıyaman, 4.8.2006
Soru: Anadolu'daki eski uygarlıklarının (Eti,Urartu,Lidya,Bizans...) dilleri Türkçenin sözcük yapısını, sözdizimini etkilemişler midir?
Yanıt: Türkçe yüzyıllardır birçok dilden sözcük almış, kimi dillere de sözcük vermiştir. Diller arası bu alışveriş doğaldır. Arapça ve Farsça sözcüklerle yapılan tamlamalar Dil Devrimi öncesinde çok kullanılmış, kimi Türkçe sözcüklere bu dillerin ekleri getirilmiştir. Türkçenin sözdiziminin başka dillerden etkilenerek değiştiğini söyleyemeyiz. Ne yazık ki son yıllarda bilinçsiz, özenti içindeki insanların sözcük ve tümce yapısı Türkçeninkine hiç benzemeyen İngilizce kimi kalıpları dilimize sokmaya çalıştığını söyleyebiliriz. Örneğin “Çay alır mısınız? Duş aldım… Hayret bişey… Kahretsin… Korkarım ki gelemem…” gibi kullanımlar kötü çeviriler yoluyla dilimize giren ve dilimizin mantığını zedeleyen yapılardır.

Arda Sercan Yılmaz, Adıyaman, 4.8.2006
Soru:
"Saptamak" sözcüğünün kökünü söyleyebilir misiniz?
Yanıt:
"Saptamak" sözcüğünün kökü "sap"tır. Bu köke [+ ta] eki getirilerek türetilmiştir. Sap-ta-mak: Yere çakılmış, bir nesneye saplanmış gibi kımıldamaz duruma getirmek, değişkenliği, başkalaşmayı, yanıltıcılığı önlemek. Kesin bilgi edinmek.

Temmuz 2006

Cahit Dalgıçdir, İstanbul, 25.7.2006
Soru: Buzdolabı "Einstein'in Buzdolabı" adlı bir kitap ismi var. Bu tamlama, kelimenin "buzdolap" değil de "buzdolabı" olduğunu göz önünde bulundurursak "Einstein'in Buzdolabısı" olması gerekmiyor mu? Mesela, "Ahmet'in ayakkabısı" diyoruz. Ya da ayaktopu (futbol) kelimesini kullandığımızda da "İtalyan ayaktopusu (futbolu)" demek daha doğru mu olur?

Speküle etmek Ayrıca, "speküle etmek" kelimesinin karşılığı "sanımsamak" olabilir mi? Yani ikna edici veya kesin olmayan bir delile dayanarak muhakeme etmek, yani başka önermeler çıkarmak. "Tahmin"den farkı ise, "tahmin"in çıkarımlarındaki şans etkeninin daha ağır basması. "Speküle etmek" için bazı yerlerde "kurgulamak" önerilmiş ama bu kelime zaten "montajlamak"ı karşılıyor. Eğer kelime belirtilen anlamı karşılamaya uygun değilse bunun sebebi nedir? İyi günler.
Yanıt: “Einstein’in “Buzdolabı” doğru; “Einstein’in Buzdolabısı” olamaz. Çünkü bu tamlamalarda iyelik eklerinden [ -ı, -sı ] ilki düşerek [ -sı ] ortak kullanılmaktadır. Türkçenin kuralına göre eşgörevli iki çekim eki (burada iyelik ekleri) art arda getirilemez. “Ahmet’in ayakkabısı”nda durum değişik. Bu tamlamada tamlanana getirilen eklerin ikisi de iyelik eki değildir. İlk ek [ -ı ] Eski Türkçedeki [ -ıg ] yapım ekinin zamanla erimesi sonucunda olmuştur; bu nedenle [ -sı ] iyelik ekini almaktadır. “Ayaktopusu” da olamaz; çünkü bu kullanımda da sözcük sonuna iki iyelik eki getirilmiş olur [ -ı ve –sı ].

İkinci sorunuza gelince: Arapça ve Farsça sözcükleri kimi kez olduğu gibi alarak, kimi kez bozarak kullandığımız gibi, bu anlayışı batı dillerinden aldığımız sözcüklere de yansıtıyoruz. “Speküle etmek, start almak, start vermek, sahne almak…” gibi kullanımlar dilimize yanlış çeviri yoluyla girmektedir. Bize düşen hemen bu sözcüklerin Türkçe karşılıklarını bulmak, yanlış kullanımlara da tepki vermektir.

Dil Derneği’nin Türkçe Sözlük’ündeki “kurgu” sözcüğünün beş anlamı sizin sorunuzun yanıtı olacaktır. Size bu beş anlamdan üçünü aktaralım: “…3. Bir düzenek aygıt ya da eşyanın onu oluşturacak farklı öğelerini birleştirme, montaj. 4. sin. Bir filmin değişik süre ve yerlerde çekilen bölümlerini bir anlam ve uyum bütünlüğü sağlayarak birleştirme, montaj. 5. fel. İş alanına geçmeyip yalnız bilmek ve açıklamak amacını güden düşünce, kuramsal araştırma, spekülasyon.”

Kerem Onat, İstanbul, 16.7.2006
Soru: "Biri" ve "kimi" sözcüklerinin kullanımında sıklıkla yanlışlık yapılıp "birisi" ve kimisi" deniyor. Bunun yanlış olduğunu biliyorum; ama bir şey dikkatimi çekti. "Bir" sözcüğünün sonundaki "-i" eki ise, başka sözcüklerde olduğu gibi, buna -ler/-lar getirince bu çoğul ekin sözcük ve iyelik eki arasına girmesi gerekirken (evi, evleri; yatağı, yatakları), "biri" ve "kimi" sözcüğünde böyle olmuyor (birleri değil de birileri; kimleri değil de kimileri). Biri ve kimi sözcüklerinin sonundaki -i eki sanki artık ek olma özelliğini yitirmiş gibi. Dolayısıyla "kimi" sözcüğünün "bazı" olarak kullanıldığı durumda sanki ardından gelecek olan -i eki yanlış bir uygulama gibi görünmüyor, bazısı anlamını veriyor: "Betiklerin bazısı; betiklerin kimisi". Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bu sözcüklerdeki "-i" eki, "ayakkabı" sözcüğünde olduğu gibi ek olma özelliğini yitirip yeni bir sözcük olmuş olabilir mi?
Yanıt:
Dil işlendikçe çokanlamlılık da ortaya çıkıyor. Sözcükleri değerlendirirken, onu söz diziminden ayırarak anlamaya çalışırsak, yanılabiliriz. Sorunuzda 'kimisi' kullanımının, 'bazısı' anlamına geldiğinde, size doğru kullanım gibi göründüğünü söylemişsiniz. Bu sözlerin kök ve eklerini ayırırsak nerede yanıldığınızı göreceksiniz:  bazı+s+ı (iki ünlü arasına kaynaştırma harfi girmiş);  kim+i ( kaynaştırma harfi yok).

Diğer sorunuza gelelim. Dilbilgisiyle ilgili kuralların çoğunda kuraldışı durumlar vurgulanır. "ler" çoğul ekinin bazı eklerle, öncelik sonralık açısından yer değiştirebildiği görülüyor. Eylemlerin bileşik zaman çekimlerinde biliyormuşlar-biliyorlarmış,   bilecektiler-bileceklerdi,  biliyorlarsa-biliyorsalar gibi. Bunun dışında "ünlü türemesi"  dediğimiz ses olayı var: bir+i+cik, dar+a+cık. Sizin de bildiğiniz gibi dil kolay söyleyişe yönelir. Verdiğiniz örneklerde de ünlü türemesi olmuş, söyleyiş kolaylığı sağlanmıştır. 

Pınar Deniz, İstanbul, 14.7.2006
Soru: Yazı dilinde, pirinç, üzüm veya nohut gibi taneli yiyecekler, çoğul eki alırlar mı, yoksa "tane" ek sözüyle mi çoğul yapılır?
Yanıt:Yazı dilinde üzüm, pirinç, nohut gibi taneli yiyecekler 'ler' çoğul ekiyle çoğullanır; ancak tanelerine vurgu yapılmak istenirse 'tane' sözcüğüyle birlikte kullanılır. Tarladaki nohut için, "nohutlar olgunlaştı" denir de "nohut taneleri olgunlaştı" denmez. Birkaç örnek daha vereyim: "Nohutu akşamdan ıslatın.", "Nohutların (nohut tanelerinin değil) kabuğunu ayıklayın."...(yemek tariflerinden) Örneklerden de anlaşılacağı gibi üzüm, pirinç, nohut gibi adlar hem özel hem de genel anlamlı olduklarından, kullanıldıkları yere göre tekil ya da çoğul anlamı içinde barındırırlar.

Haziran 2006

Talat Çelebi, Buca/İzmir, 24.6.2006
Soru: Türkçe yazıldığı gibi okunan, okunduğu gibi yazılan bir dil midir?
Yanıt:
Hayır, Türkçe büyük ölçüde yazıldığı gibi okunan bir dildir. Bütün dillerde yazı ve konuşma dili ayrımı vardır, Türkçede de yazı ve konuşma dili aynı değildir. Ancak Türkçede yazı ve konuşma dilleri arasındaki ayrım, öteki dillere göre daha azdır. Türkçede söylenişte ve yazıda elbette kuraldışı örnekler de vardır; ama biz, yıllardır dilimize giren yabancı öğelerle daha çok uğraştığımız, gözle ve kulakla dili iyi öğretemediğimiz, dilcileri çok ciddiye almadığımız için “Türkçe yazıldığı gibi okunur” gibi yanlış bir savın arkasına takılıyoruz. Örneğin /ğ/nin konuşma ve yazıdaki değişimlerini çokları bilmiyor. Dilimizde hâlâ kullanılmakta olan yabancı sözcüklerin söylenişi kişiden kişiye değişiyor. Türkçe yazıldığı gibi okunan bir dil olsaydı bu sorunlar büyür müydü? Dilcilerin ve uygulayımbilimin (teknolojinin) desteğiyle bir an önce ses işlikleri (laboratuvarları) kurmak ve okullara konuşma dersi koymak zorundayız. Ancak MEB’nin ve üniversitelerin böyle bir çabası yıllardır yok, dille ilgili kurumların, örneğin Dil Derneği’nin de deneyim ve birikimi var; ama parasal gücü yok.

Bülent Koruk, Erzurum, 22.6.2006
Soru: Dil Derneği Türkiye genelinde neden tanıtılmıyor? Çağdaş Türk Dili dergisi Türkiye genelinde diğer dergiler gibi satılabilir mi? Bu bir eksiklik değil midir?
Yanıt:
Dil Derneği’nin yaygınlaşması, yalnızca dernek yönetimi ve üyelerinin değil, bu derneğin amacını benimseyen her yurttaşın boynunun borcudur. Bu dernek bir hukuk tanımazlığa tepki için doğmuş, uzun yıllar hukuk savaşımı vermiş, yasaklı dernek imgesini silebilmek için çok uğraşmıştır. Ama her gün gelen mektup, ileti, ziyaretçi sayısı artmakta, gençlerin dernekten beklentisi büyümektedir. Bilgisunar sayfamızı okursanız, ülkemizde olup bitenlere de bakarsanız, yel değirmenleriyle uğraşmadığımızı, sıkıntının daha büyük olduğunu kestirebilirsiniz. Çağdaş Türk Dili’nin tanıtımı için de sizlerin desteğine gereksinim var, çünkü cikletten sabuna, yemekten giysiye, kitaptan dergiye her şeyin tanıtımla satıldığı, yaygınlaştığı günümüzde Çağdaş Türk Dili’nin bütün ülkeye yayılamaması elbette büyük eksiklik. Derneğin amacını benimseyen her aydınlanmacı çevresinde birini, birkaç kişiyi sürdürümcü yapsa bu eksiklik giderilmez mi?

Bülent Koruk, Erzurum, 22.6.2006
Soru: “Hava, formatör, koordinatörformatör, final, medya sözcüklerinin Türkçesi nedir?
Yanıt:
Hava sözcüğüne Türkçe karşılık bulmayı ne Dil Devriminin ilk yıllarındaki devrimciler, ne de sonrasında Türkçeye emek verenler düşünmüştür. Hava gibi dilimize giren sabah, pencere, masa, kalem… türünden birçok yabancı sözcük vardır, bunlar Türkçe söylenişleriyle dilde yaşamaktadır. 1935’de pek çok sözcüğe karşılık önerilen Cep Kılavuzunda da “hava=hava” olarak gösterilmiştir.

 “Formatör, koordinatörformatör” sözcüklerinin herkesin kullanıp uzlaşacağı Türkçe karşılığı şimdilik bulunmamaktadır. “Final”in Türkçesi “sona eren, biten, bitiş”tir. Bu sözcüğü nerede kullandığınız önemlidir, örneğin üniversitelerde yıl sonu sınavları için sıklıkla kullanılan “final” yerine “sonsınav/sonsınavlar” denebilir. “Medya” sözcüğünün karşılığı “basın yayın”dır.

Dilimize hızla doluşan yabancı sözcüklerin Türkçeleştirilmesi için sizlerin de desteği gerekli, önerilerinizi sevinçle karşılar ve değerlendiririz.

A Yılmaz, Adıyaman, 17.6.2006
Soru: Dil Derneği neden ortaöğretim Türk dili ve yazını izlencesinin hazırlanmasına etkin bir biçimde katılmıyor?
Yanıt:
Size önce bilgisunar sayfamızdan Dil Derneği’nin kuruluş öyküsünü okumanızı öneririz. Türkçenin öğretim programlarının hazırlanmasında yalnız derneğimizin değil, bu alanda uzmanlaşmış başka kişi ve kurumların çoğunun da bilgi ve deneyiminden yararlanılmamaktadır. Bu MEB’nin, bir başka deyişle MEB’nin başına gelen kişilerin bağlı olduğu siyasal anlayışın tutumundan kaynaklanmaktadır.

A Yılmaz, Adıyaman, 17.6.2006
Soru: Türkçede yeradlarına gelen 'dağ, deniz göl,ova...gibi adların ilk harfi büyük mü yazılır?
Yanıt: Türkçede büyük harflerin nerede kullanılacağı Dil Derneği’nin Yazım Kılavuzu’nda ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Bu yapıtı edinerek bilgi edinebilirsiniz. “Coğrafya adları” tamlama biçimindeyse, bileşip kalıplaşmamışsa her sözcüğü büyük harfle başlayarak yazılır: Ağrı Dağı, Belgrat Ormanı, Tuz Gölü, Konya Ovası… gibi.

Talat Çelebi, Buca/İzmir, 17.6.2006
Soru: “İlginç” diye bir kelime var mı? Eğer varsa nasıl türüyor? Bu kelimede “ilgi”ye hangi yapım eki geliyor 'nç' mi yoksa ilgin-ç biçiminde mi? Türkçedeki yapım eklerini nerden bulabilirim?
Yanıt:
Kuşkusuz “ilginç” diye bir sözcüğümüz var. Ancak bu sözcükteki, eylem köklerinden sözcük türeten –nç eki çok tartışılmış, “ilginç”in “korkunç, gülünç” gibi sözcüklere benzemediği ileri sürülmüştür. Prof. Dr. Doğan Aksan’ın Tartışılan Sözcükler (TDK Yayını, 1976) adlı yapıtında hem “ilginç”i, hem de tartışılan öteki sözcükleri ele alan doyurucu bilgi bulunmaktadır.

Dil Devrimini izleyen yıllarda Atatürk’ün yönlendirmesiyle hazırlanan Cep Kılavuzlarında “ilgi” “alaka” karşılığı önerilmiştir. Anadolu ağızlarına bakacak olursak “il-“ kökünden pek çok sözcük kullanıldığını görürüz; ilgeç, ilgi, ilinti, ilgilenmek, ilgilendirmek, ilgeşük, ildirmek, ilgilenmek… gibi. Sözcüğün, “korkunç, gülünç, basınç, direnç, kazanç…” gibi türetilmediği doğrudur. Ama “il-“ kökü eski Türkçede de vardır. İlginç, kuruluşu tartışma yaratmasına karşın sevilmiş, tutunmuştur. Prof. Dr. Aksan’ın araştırmasına göre sözcük 1945’te çıkan Türkçe Sözlük’ün ilk baskısında yoktur; Cep Kılavuzunda aynı anlama gelen “ilgen” bulunmaktadır. Nurullah Ataç da bu anlamda “ilinç”i önermiştir. Bu bilgiler gösteriyor ki “ilginç” Atatürk’ün kurduğu Türk Dil Kurumu dışında türetilmiş ve yaygın olarak kullanılır olmuştur.

Başka dillerden Türkçeye gelen söylenişi ve kuruluşu tartışmalı sözcükleri benimseyenler, “ilginç” gibi birçok Türkçe sözcüğü dilden atmaya çalışmış, ne ki başaramamışlardır. Demek ki bir dili kullananlar,

Türkçenin eklerini ve köklerini içeren birçok yapıt bulunmaktadır. Eski Türk Dil Kurumu yayınları arasında ve son zamanlarda yayımlanan dilbilgisi yapıtlarının kaynakçalarında eklerle ilgili yapıtları bulabilirsiniz.

Mustafa Diller, Ankara, 13.6.2006
Soru: Dil Devrimi Kaynakçasında verilen şu kitabın adında neden "catastrophic"(feci) kelimesi geçiyor? Bilmedigimiz feci bir durum mu var? Şimdiden, teşekkürler. The Turkish Language Reform, A Catastrophic Success.
Yanıt: Kaynakçayı dikkatle incelerseniz, sorduğunuz sözcüğün Bernard Lewis adlı bilimciye ait bir yapıtın başlığında geçtiğini göreceksiniz. Biz burada yerli, yabancı kaynakları ilgililere sunmaya çalıştık. Bizim tavrımız açısından bilmediğiniz “feci” bir durum yok; ama Türkçenin son zamanlarda karşı karşıya kaldığı tehlikeleri düşünürseniz, durumun ne olduğunu daha iyi değerlendirirsiniz.

Birgül Yavuz, 13.6.2006
Soru: Makine mi, makina mı doğrudur?
Yanıt:Yaygın kullanım “makine”dir; çok uzun zamandır  yazım kılavuzlarında da bu biçim yer almaktadır.

Kerem Onat, İstanbul, 12.6.2006
Soru: Dil Derneği hakkında pek bir bilgim yok; zira ben yakın zamana kadar tek dil otoritesinin TDK olduğunu sanıyordum. Burada bir soru sormak istiyorum. Bildiğiniz gibi (başta TRT olmak üzere) birçok kanalda "Devlet Eski Bakanı", "Cumhurbaşkanlık Eski Müsteşarı" biçiminde bir tamlama biçimi kullanılıyor. Sizce bu tamlama doğru mudur; yoksa "Eski Devlet Bakanı" biçiminde mi olmalıdır? Dil Derneği bu konuda ne düşünüyor? Yani yayımladığı kitaplarda bu tür tamlamaları doğru mu kabul ediyor? Saygılar.
Yanıt: Dil Derneği ile tanışmış olmanızdan sevinç duyduk. “Eski” sözcüğünün sanlarla birlikte kullanılmasına ilişkin tartışmalar da eskimiştir aslında. “Eski Devlet Bakanı…………, eski TRT Genel Müdürü………….” kullanımları doğrudur. Bilindiği gibi üst düzey görevlere atanan ya da seçilen kişiler, bu görevden ayrıldıktan sonra da bu sanlarla yaşıyorlar. “Eski” önünde kullanıldığı sanla birlikte anlam bütünlüğü olan bir tamlamadır. “Eski” sözcüğü yerine “yeni, iyi, şişman, zayıf, dürüst…” gibi başka önadları (sıfatları) da kullanabiliriz. “Toplantıya katılan yeni Devlet Bakanı….” gibi. Bu sanları taşıyan kişileri başka önadlarla tanımlama, tanıtma yolunu da seçebiliriz. Burada önemli olan dil mantığını göz önüne almaktır.

Talat Çelebi, Buca/İzmir, 10.6.2006
Soru: Bazı yeradlarına gelen eklerle ilgili soru soracaktım. İnciraltı'ya-İnciraltı'na veya Kemeraltı'ya-Kemeraltı'na. Hangisi doğrudur? Yönelme ya da diğer hal ekleri bu sözcüklere nasıl eklenir? Sağ olun.
Yanıt: Sorduğunuz yeradı olan bileşik sözcükler ek aldıklarında, “İnciraltı’na gidiyorum; İnciraltı’ndan geliyorum; İnciraltı’nı gördün mü?” ya da “Kemeraltı’nda buluşalım; Kemeraltı’na gideceğim; Kemeraltı’nın yeni halini gördün mü?” gibi kullanılır.

Habib Yıldırım, Adıyaman, 7.6.2006
Soru: Cevaplarınız için neden tek kaynak kullanıyorsunuz? Sizce Doğan Aksan'ın -sonsuz saygı duyuyorum- kitabının da artık güncellenmeye ihtiyacı yok mu? Bence söz konusu kaynak tek başına günümüz ihtiyaçlarına cevap vermiyor. Kaynak sayısını arttırarak çeşitlilik sağlarsanız sevinirim.
Yanıt:
Sayın Yıldırım, yanıtlarımızda neden “tek kaynak” kullandığımızı soruyorsunuz, bu soruyu yadırgadık. Prof. Dr. Doğan Aksan yönetiminde hazırlanan Sözcük Türleri, bildiğiniz gibi geleneksel yöntemle hazırlanmıştır; pek çok dilbilgisi hazırlayıcısına, öğretmene kaynak olmayı sürdürmektedir. Türkçenin temel konuları ve kurallarında bir değişim söz konusu olamayacağına göre hazırlayıcısı olduğumuz bir yapıtı kaynak göstermemiz doğaldır. Bu yapıt için onlarca yazınsal ürün taranmış, tanıklı örneklerden kurallara gidilmiştir. Kuşkusuz yeterli olmayabilir, eksikleri fazlalıkları vardır. Derneğimiz, dilin kurallarıyla ilgilenen herkesin uzlaşacağı geniş kapsamlı olacak Türkiye Türkçesinin temel dilbilgisini tamamlamak için de çalışmaktadır.

Soru: "Oraya" sözcüğü için verdiğiniz yanıt yanlış değil mi? Gösterme önadları ad durum eki aldıklarında gösterme adılı olurlar. Çünkü "oraya" sözcüğü hem gösterilen yerin adını ifade eder hem de o adı gösterir. "O şehre alışamadım." "O" gösterme önadı. "Oraya alışamadım" gösterme adılı. Üstelik yer ve yön belirteçleri ad durum eki almazlar. Aldıkları taktirde ad olurlar. Bu yüzden ad durum eki almış yer ve yön bildiren sözcükler veya söz grupları cümlede dolaylı tümleç görevi üstlenirler. Katılmıyorsanız lütfen bildiriniz.
Yanıt:
Sözcükler tümce içinde bulundukları yere, kendinden önceki ve sonraki sözcüklerle ilişkilerine, aldıkları eklere göre görevler üstlenirler. “Şehir” sözcüğü addır; “O şehre alışamadım” tümcesindeki “şehre” ile “oraya” sözcüklerini karşılaştırmak doğru değildir. “O şehre alışamadım” ile “Oraya alışamadım” tümcelerine anlam ve biçim açısından eşdeğerdeymiş gibi bakmak doğru değildir. İkinci tümcedeki “oraya” sözcüğü herhangi bir yeri, bir yönü, ortamı anlatıyor olabilir. “Buraya alışamadım” yerine “Bu eve (sokağa, kalabalığa, dünyaya…vb.) alışamadım” tümcelerindeki sözcüklere anlam ve biçim açısından aynı görevi yükleyemeyiz. İstersem “buraya” derim, istersem “bu ev, bu kente, bu sokağa…vb.”

Geleneksel dilbilgisinde çoğumuz kendimizi sözcüklerin tanımıyla sınırlıyoruz. Oluşturulan yargıyı göz ardı ediyoruz. Anlatım ve yazım sorunlarının çoğu buradan kaynaklanıyor. Bakın, “…buradan kaynaklanıyor” derken size yeni bir örnek daha sunduk. Doğru, “bu, şu, o” sözcükleri gerçekte birer adıldır; yargı oluştururken onlara verdiğimiz görevi düşündüğümüz için anlatım içinde yeri gelince gösterme önadı gibi kullanılırlar. Ama bir sözcüğün tümce içinde önad görevi yüklenmesi de yanındaki adla olanaklıdır. “Buraya alışamadım” ya da “Oraya gidemem” derken böyle bir durum yok. Ayrıca yer, yön belirteçleri ad durumu ve iyelik eklerini de alabilir. Yazarların, ozanların yapıtlarında örnekleri varsa, kalıplaşmış kurallarla kendimizi sınırlamamalıyız. İşte size görkemli örnekler:

“Toplanmışlar dört yönden buraya
Omuzlarında kan bayrakları”
(Fazıl Hüsnü Dağlarca, 19 Mayıs Destanı)

 “Ben burada bağlıyım ay yârim
Körüm ve yaşlıyım otuz yaşında”
(Gülten Akın, Güz)

Sayın Yıldırım, dile, sözcüklerin tüm kullanımlarına, aralarındaki ilişkilere, yaratılan anlama artık daha geniş açıdan bakmalıyız. Tümceleri tek tek sözcüklerine göre değil de oluşan anlama göre değerlendirmeliyiz. Anlamın doğru olması, doğru anlaşılması için de sözcükler arasındaki ilişkiyi doğru kurmalıyız. Bunu yaparken her tümcenin (yargının) öncesini ve sonrasını da göz önüne almalıyız. Dil, ses+biçim+anlam açısından bir bütündür çünkü. Tıpkı insana baktığımız gibi bakacağız dile; yalnızca elleri güzel olan biri güzel olmayabilir. Dış görünüşten önce bir insanın düşüncesi, tavrı, yaratıcılığı önemlidir. Dili kullanan da bu insandır; ne söylemek istediğini düşünmeli, önce onu anlamalıyız.

Soru: "Belgeç" sözcüğünün türetim mantığını açıklar mısınız? Sizce Türkçenin söz türetme mantığına aykırı değil mi?
Yanıt:
Belgeç sözcüğü, belgegeçer sözcüğünün kısaltılmış biçimidir. “Belgegeçer” bileşiğinde ilk seslemler alınmıştır. Bu bileşiği oluşturan ikinci sözcükle ilkinin seslemleri birbirine benzediği için dilci, “belgeç” biçiminde bir kısaltmaya gitmiş. Türkçede örneği az. Ne ki bütün dillerde kolay söylemek, kolay yazmak için “en az çaba kuralı” diye geçerli olan bir yöntem kullanılır. Sözcük türetirken, tümceyi ya da sözcüğü kısaltırken kuraldışı örneklerle karşılaşabiliriz. Türkçede kuraldışı örnek azdır. “Belgeç” kısaltmasını da böyle düşünebilirsiniz. Kısaltma kurallarına göre bunu “belg.” biçiminde kısaltabilirdik; o zaman söylenişi, yazımı sorun yaratabilecek bir öğe olmaz mıydı?

Mayıs 2006

Necdet Balta, Osmangazi/Bursa, 31.5.2006
Soru: Türkçede çay alınmaz mı? "Ben bir çay alabilir miyim?", "Ne alırdınız-çay, kahve?" türünden kullanımlarda yanlış olan sadece sözcüğün başka dil(ler)deki kullanımına bir özenti mi, yoksa bu özentiye de yapışık biçimde, Türkçede yukarıdaki bağlamda içecek alınmaz mı? Teşekkürler.
Yanıt:“Çay, kahve alır mısınız?” sorusu da yanlış, “alırım” diye yanıt vermek de yanlıştır. İçilecek şeyleri “almak” Türkçenin mantığına aykırıdır. Türkçede çay, kahve, çorba içilir. Çeviri yoluyla dilimize giren ve dilimizin mantığını zorlayan kullanımlardan bir an önce vazgeçmeli, çevremizi de uyarmalıyız.

Özlem Bıkmaz, Nallıhan/Ankara, 24.5.2006
Soru: "Toplantıya neden gelmemezlik yaptın?" cümlesindeki "gelmemezlik" kelimesi aslında "gelmezlik" şeklinde olmamalı mıdır? -mez eki zaten olumsuzluk anlamı katarken onu tekrarlamanın gereği yok diye düşünüyorum.
Yanıt: Bir yargı oluşturulurken (tümce içinde), anlatımın gereği olarak “gelmemezlik, yapmamazlık…” gibi sözcüklerle “gelmezlik, bilmezlik,” gibi sözcükler de kullanılmaktadır. Ancak bu tür sözcüklerin “Ben yokken eve barka bakmamazlık yapma!” örneğinde olduğu gibi kimi kez “-mamazlık” biçimi, kimi kez “Hadi, bilmezlikten gelme!” gibi “-mezlik” biçimi anlatımı daha anlamlı kılmaktadır.

Dilara Duysak, Ankara, 23.5.2006
Soru: Sihirli kapı çocuk kuaföründen cümlesinde kuaföründen nasıl yazılıyor? Teşekkürler...
Yanıt: Sözünü ettiğiniz “sihirli kapı çocuk kuaförü” bir işyerinin adıysa bu tamlama, “Sihirli Kapı Çocuk Kuaförü” biçiminde yazılır. "Kuaför" sözcüğü ek aldığında da yazımı şöyledir: Sihirli Kapı Çocuk Kuaförü'nden.

Mehmet Öz, Didim/Aydın, 17.5.2006
Soru: MİLLET ile ULUS kelimeleri aynı mı farklı anlamda mı? Eğer farklı ise ayrı ayrı anlamlarıyla tarafıma bildirirseniz sevinirim. Yanlışsa düzeltin.
Millet: Aynı kriterleri, din, gelenek, görenek, âdet vs. gibi ortak değerleri paylaşan insan topluluğu veya azınlık. Ulus: Bu toplulukların veya azınlığın bir araya gelip aynı çatı altında toplanması olarak biliyorum.
Yanıt: Millet ve ulus sözcükleri aynı anlamdadır. Millet Arapçadan dilimize girmiş bir sözcüktür. Bunun Türkçe karşılığı olan ulus ise 1935’te yayımlanan Cep Kılavuzlarıyla sözvarlığımıza katılarak sıklıkla kullanılır olmuştur.
ulusa. Derebeylik düzeninin yıkılışı ve anamalcı düzenin oluşumu döneminde ortaya çıkan, toprak, ekonomik yaşam, dil, ruhsal yapı ve kültürel özellikler yönünden ortaklık gösteren, tarihsel olarak oluşmuş, en geniş insan topluluğu, millet.” (Türkçe Sözlük, Dil Derneği Yayını, Eylül 2005)

Halil Şahin, 16.5.2006
Soru:
Yayınlarınız arasında çıkan imla kılavuzlarında düzeltme işareti ile ilgili olan bilgileri e-mail adresime gönderebilir misiniz?
Yanıt: Derneğimizin yayımladığı Yazım Kılavuzu’nda (Eylül 2006, 6. baskı), bu im şöyle anlatılmıştır:

  1. Arapça, Farsça kaynaklı sözcüklerde /k/,/g/ ünsüzlerinden sonra gelen /a/, /u/ ünlüleri üzerine düzeltme imi konur: dükkân, kâğıt, mekân, sükûn; dergâh, gâh, rüzgâr, yadigâr..
  2. Yazımları aynı, anlamları ve okunuşları ayrı olan kimi yabancı sözcüklerde de düzeltme imi kullanılır: adet, âdet; alem, âlem; Ali, âli; aşık, âşık; kar, kâr; nar, nâr; mani, mâni…
  3. Arapça, Farsça ve batı kaynaklı sözcüklerde /l/ ünsüzünden sonra gelen /a/, /u/ ünlüleri üzerine düzeltme imi konmaz: billur, klakson, lakin, lazım, reklam, selam, üslup...
  4. Yazımı devlet kuruluşlarınca benimsenmiş olan yeradları ve özel adların yazımında bu imin konması zorunludur: Balâ, Emirâlem, Felâhiye, Islâhiye, Lâpseki; Leylâ, Lâmia...
  5. Nispet eki olan “i”lerin (Ar. Önad eki) üzerine düzeltme imi konmaz: hukuki, iktisadi, insani, milli, siyasi...
  6. Yabancı sözcüklerdeki uzun ünlüleri gösteren harflerin üzerine de düzeltme imi konmaz: adalet, ahlak, badem, evlat, idare, ilaç, ilah, imla, rica, şair, vali...

Sayın Şahin, bu imle ilgili pek çok yazı çıkmıştır. Ne ki bunlar bilgisayarda olmadığı için size ulaştırma olanağımız yok. Ankara’da yaşıyorsanız derneğimizin aylık dergisi Çağdaş Türk Dili’nin eski sayılarını tarayarak yazıların örneğini edinebilirsiniz. Bu imle ilgili yazılar kuşkusuz bizim dergimizle sınırlı da değildir.

A. Rahman Yılmaz, Erdemir Lisesi, Adıyaman, 14.5.2006
Soru:
Dil Derneği neden Rus Türkologların kitaplarını,özellikle de Kononov'un kitabını yayımlamıyor?

Yanıt:Dil Derneği’nin olanakları yalnızca kendi kitaplarını yayımlamaya yetiyor. Kuşkusuz Kononov gibi bilimcilerin yapıtlarını yayımlamak isteriz. Yabancı yazarların, bilimcilerin yapıtlarının yayın hakkını edinme koşulları epeyce ağır, bu koşullar derneğimizi zorlar.

A. Rahman Yılmaz, Erdemir Lisesi, Adıyaman, 14.5.2006
Soru:
"Oraya" sözcüğü gösterme adılı mı, yoksa yer-yön belirteci midir?
Yanıt: “Oraya” sözcüğü yukarıda, aşağıya, geriye, ileriye gibi yer-yön belirteçlerinden biridir. Bu, şu, o gösterme önadlarından (sıfatlarından) bura, şura, ora sözcükleri de ad durumu eki aldıklarında belirteç görev üstlenirler.
(Sözcük Türleri, Doğan Aksan yönetiminde S.Özel, N. Atabay, İ. Kutluk; TDK Yayını, 1983, s. 101)

A. Rahman Yılmaz, Erdemir Lisesi, Adıyaman, 14.5.2006
Soru:
İlgeç tümleci mi, ilgeçli tümleç mi?
Yanıt: İlgeçli tamlama, bir yüklemi etkilediğinde ilgeçli tümleç olur: Çocuk gibi ağlıyor; Eve doğru koştu; Senin için aldım…
(Sözcük Türleri, Doğan Aksan yönetiminde S.Özel, N. Atabay, İ. Kutluk; TDK Yayını, 1983, s. 136)

Umutcan Polat, AÜSBF-Ankara, 3.5.2006
Soru:
Örneğin dille ilgili duyarlılığımızı anlatmak için "duyarlılık" mı, "duyarlık" mı denmelidir?
Yanıt: Her ikisi de doğrudur; ikisi de kullanılabilir. Örnek: "..dil duyarlığı gelişmiş toplumlar..."; "...dil duyarlılığı gelişmiş toplumlar...".
 

Nisan 2006

Evin Okçuoğlu, 19.4.2006
Soru:
Dil Derneği Yazım Kılavuzunda araştırdım, göremedim. Bir sözcükte tekrarlanan hece varsa bu teke indirgenir mi? Örnek: gerekli/liği=gerekliği; sorumlu/luğunu=sorumluğu. Bana olmaz gibi görünüyor.
Yanıt: Derneğimizin Yazım Kılavuzunda "gereklilik-gerekliliği", "sorumluluk-sorumluluğu" gibi sözcüklerin ek almış biçimleri yer almıyor. Sözcüklerin ek almış bütün biçimleri gösterilirse kılavuzun kullanımı zorlaşacaktır. Haklısınız, "gerekliliği", "sorumluluğu" biçimleri doğrudur.


 
BAŞYAZI
ÇAĞDAŞ TÜRK DİLİ
Kasım 2024 - 441. Sayı
TÜRKÇE SÖZLÜK
YAZIM KILAVUZU
 
     
facebook twitter