AnaSayfa Kuruluş: 22 Nisan 1987
Dil Derneği, Bakanlar Kurulunun 24.07.2002 tarih ve 2002-4812 sayılı kararı ile kamu yararına çalışan dernektir.
 
Aralık 2010
"UYDURMACI" SUÇLAMASI NE ZAMAN BİTECEK?

Bir süre önce yapıtında “kuram” sözcüğünü kullanan ve bu sözcüğü yanlış bulan bir meslektaşınca eleştirilen Sayın Hasan Gürak’tan ileti aldım. Sözcüğün doğru olduğunu belirten kısacık bir yanıt verdim. Arkasından aşağıdaki ileti geldi:

“Merhaba Sevgi Hanım,
       Hatırlayacağınız gibi kitabımda ‘kuram’ sözcüğünü kullandığımı ama değer verdiğim bir meslekdaşımın buna karşı çıktığını yazmış ve yardım talep ettiğimde siz bana açıklayıcı bir ileti göndermiştiniz. Size ilginiz ve yardımınız için tekrar teşekkür ederim.
       Sizin bana gönderdiğiniz ‘kuram’ kavramı ile ilgili iletinizin bir kopyasını bana itiraz eden değerli meslekdaşıma göndermiştim. Geçenlerde kendisinden bir ileti geldi ve bana gönderdiği  iletinin  bir  kopyasını  size  göndermemi  rica etti.  Ben de ‘elçiye zeval olmaz’
diyerek bana gelen iletiyi size aktarıyorum. Meslekdaşımın görüşleri hakkında kendi görüşlerinizi iletirseniz çok sevinirim. Yanıt vermek istemezseniz ‘canınız sağ olsun’ derim.
       Hoşçakalın. Hasan Gürak”

       * * *
       “Hasan kardeşim,
       Dil ile ilgili bir konuda uzman bir kuruluşun görüşüne başvurmanızı takdirle karşıladım. Bilim adamlığı ve bilime saygı bunu gerektirir.
       Ancak söz konusu kurum adına verilen yanıtı hiç de uzmanca bulmadım. Çok aceleye getirilmiş, konuyu bilim dışına çıkaran, ‘kişiye yönelik muhakeme’ ile biten bir yanıt. Neyse, bu önemli değil, geçelim. Dilbilim açısından da yanıtı tatmin edici bulmadım, görüşümde ısrarlıyım. Yanıtım aşağıdadır, kaba kaçan yerlerde m harfi yerine w kullandım.
       - Türkçe’de ‘-ım, -im, um, üm’ ekleri vardır, ancak ‘-aw, -em’
1 diye ekler yoktur. Kökün sonunda bir sesli olursa, bu ek ‘-m’ şeklini alır, ‘bağlamak’ fiilinden ‘bağla.m’ gibi, ‘yaşa-‘ fiilinden ‘yaşa.m’ gibi. Buna göre ‘kur-‘ fiilinden ‘kur.um’ doğrudur, ‘kur.am’ yanlıştır. Bu örnekte ‘-um’ eki, ‘kur-‘ kökünün sonuna gelmiş, ‘kur.um’ sözcüğünü oluşturmuş, orada görevi bitmiştir; o zaman ‘kur.am’ nereden çıkıyor? Bu yoldan oluşturulmuş bir sözcük daha var, ‘üslup’ anlamında kullanıyorlar: Biç.em! Bana göre ‘biç-im’ doğrudur, ‘biç.em’ yanlıştır, uydurmadır.
       -‘Yatırmak’ fiilinden ‘yatır.ım’ türettik, bir de ‘yatır.am’ mı diyeceğiz? ‘Tüket-‘ kökünden ‘tüket.im’ tamam, bir de ‘tüket.em’ mi diyeceğiz? ‘Açıl-‘dan ‘açılım’ dedik, bir de ‘açıl.am’ mı diyeceğiz? ‘Bil.im’ dedikten sonra, bir de ‘bil.em’ mi diyeceğiz?
       -Sayın uzmanın da hocası olan Prof. Dr. Vecihe Hatipoğlu’nun Türk Dil Kurumu’nca yayınlanan (2, baskı, Ank.,1981)  ‘Türkçe’nin Ekleri’  adlı kitabının 108. sayfasına bakınız;
‘-m’  ekinin ses uyumuna göre aldığı şekiller sadece  ‘-ım, um, -im, üm’  olarak gösterilmiştir
(-aw, -em halleri yok!). Verilen birçok örnek arasında genel kurala uymayan sadece iki sözcük var: Kuram ve tutam! Değerli hocamız bunların türetilişini de şöyle vermiş: Kura.m, tuta.m! (‘Kuramak, tutamak’ diye dilimizde fiil var mı? Burada normal olmayan, patolojik bir türetme olduğu açıkça kendini göstermiyor mu?)
       -‘Tutam’ sözcüğü istisnaidir. Belki de dilimizdeki sözde ‘-aw’ eki ile türetilmiş tek sözcüktür. Kullanım alanı çok kısıtlıdır, tek başına hemen hiç kullanılmaz. Sonra, halk da yanlış sözcük türetebilir.
       -Yanlış olan şey, her ne sebepten olursa olsun kabul edilemez, dışlanır. Sayın dil uzmanı, yazdığı kitaplarda başkalarının ifade yanlışlarını bulup doğrusunu gösteriyor; aynı hakkı bizlere niye tanımıyor? Bazı dilciler, ‘Biz türettik, oldu da bitti’ diyor. Bu yapılan her şeyden önce Türkçe’ye saygısızlıktır, çünkü onun kişiliğini, yasalarını, yapısını, tercihlerini, kendine özgü zevkini görmezden geliyorlar. Neden? Çünkü olasıdır ki Türkçe’yi bütün genişliği, derinliği ve çeşitliliği ile bilmiyorlar. Benim de böyle bir iddiam yok; ancak o genişliği, o derinliği ve çeşitliliği hissedebiliyorum. Sonra, sözcük türetmek sadece dilcilere bırakılamayacak kadar büyük bir iştir.
       ‘Türkçe ağzımda annemin sütüdür’.
       Sevgi ve saygılarımla, değerli kardeşim. Prof. Dr. Cihan Dura
       (NOT: Sakınca görmezseniz, bu yanıtımı sayın uzmana da gönderiniz. CD)”

* * *

Sayın Cihan Dura, bu iletinin bana gönderilmesinde bir sakınca görmediğine göre ben de bu iletiyi daha çok kişiyle paylaşmak istedim. Yanıtım, üç kişi arasında kalmamalıydı. Çünkü her iki bilimci de söz ve eylemleri yabana atılamayacak, yanıtsız bırakılamayacak ölçüde değerli kişilerdir. Ülkemizin sevinç ve sorunlarına, “ses bayrağımız” Türkçenin “kötü” kullanılmasına ilişkin kaygılarımız ortaktır. Buna inanıyorum.

Bu iletideki,   “-‘Yatırmak’ fiilinden  ‘yatır.ım’  türettik,  bir de ‘yatır.am’  mı  diyeceğiz? ‘Tüket-‘ kökünden ‘tüket.im’ tamam, bir de ‘tüket.em’ mi diyeceğiz? ‘Açıl-‘dan ‘açılım’ dedik, bir de ‘açıl.am’ mı diyeceğiz? ‘Bil.im’ dedikten sonra, bir de ‘bil.em’ mi diyeceğiz?” satırlarını bir yana bırakıyorum; çünkü bu açıklamanın tartıştığımız konuyla bağlantısı olduğunu düşünmüyorum. Prof. Dura, “sayın uzman” diye andığı bana ve meslektaşı Sayın Gürak’a şaka yapıyor olmalı!

Gelelim işin özüne…

Ben de benden öncekiler gibi aydınların dile, “…‘biç-im’ doğrudur, ‘biç.em’ yanlıştır, uydurmadır” diyerek, “bana göre” penceresinden bakmaması için çırpınıyorum; bu nedenle Sayın Dura’nın iletisindeki bu tümcenin salt “beni” ilgilendirdiğini sanmıyorum. Çünkü düşünce ve eylemlerini önemsediğimiz, dil duyarlılığı tartışmasız kişilerin, sözcük türetme eylemini hâlâ “uydurma” diye nitelemesi, bütün yaşamını dilin yenileşmesine, doğru kullanılmasına adayan dilcileri dün derinden yaralamıştı; bugün de yaralıyor.

“Kuram” sözcüğü, Divanü Lügati’t-Türk’te, “mertebe, aşama; sırasına göre” anlamıyla yer alıyor. 1935’te, Atatürk’ün yönlendirmesiyle dönemin dilci ve yazarlarınca hazırlanan Osmanlıcadan Türkçeye/ Türkçeden Osmanlıcaya Cep Kılavuzlarına “bünye” karşılığı girmiş. Ancak nasıl uçak “havaalanı” karşılığı türetilmiş de “tayyare” karşılığı yerleşmişse “kuram” da bu anlamından çok “teori” ve “nazariye” sözcüklerini karşılar olmuş.

Doğrudur; dil, salt dilcilere bırakılamayacak denli önemli bir konudur; dil duyarlılığı taşıyan herkesi ilgilendiren önemli bir alandır; dilci olmayan kişi ya da uzmanlar, dahası halk, dilimize birçok sözcük (ya da terim) kazandırmıştır.

Prof. Dr. Vecihe Hatipoğlu, Türk Dil Kurumunca yayımlanan Türkçenin Ekleri adlı kitabında “kuram” ile “tutam” sözcüklerini “kura-, tuta-“ gibi gösteriyor. Doğallıkla bu, çok değer verdiğimiz bir bilimcinin savıdır. Üzerinde ilkin dilbilimcilerin, sonra dil duyarlılığı taşıyan herkesin büyük ölçüde anlaşabileceği kökenbilgisi sözlüğünü yapabilseydik, kuşkusuz Prof. Dr. Vecihe Hatipoğlu’nun bu savı gibi başka görüşler açıklığa kavuşmuş olacak, ben de “kişiye yönelik muhakeme” belirtmeyecektim. Oysa Sayın Gürak’a gönderdiğim iletide “kişisel görüşüm”ü değil, “kuram” sözcüğünün de tartışılan sözcükler arasında olmadığını düşündüğümden, kaynaklara, sözlüklere bakarak topladığım bilgiyi “kısaca” sunmuştum.

Türkçede kimi ekler az, kimi ekler sık (işlek) kullanılarak sözcük türetilir. “-m” eki üzerine yerli ve yabancı dilciler epeyce kafa yormuştur. Örneğin J. Deny bunlardan biridir. Bir süre önce yitirdiğimiz Prof. Dr. Doğan Aksan, Tartışılan Sözcükler adlı (TDK, 1976) yapıtında, “Türetme, bütün diller için bir gereksinmedir” diyor ve bütün dillerde bu yola başvurulduğunu, tarih boyunca Türkçeyi incelediğimizde her dönemde sözcük türetildiğini örnekleriyle gösteriyor. Demek ki bir dilin yenileşerek gelişmesi için her dönem, dilin olanaklarını, yapısını iyi bilen birilerinin sözcük uydurması (türetmesi) gerekiyor. Bütün diller “uydurma” değil mi? Sözcükler gökten düşmüyor ki!

Prof Aksan ile Prof. Hatiboğlu, her ikisi de yenileşen Türkçeye çok emek vermiş önemli dilcilerdir. Atatürk’ün kurduğu Türk Dil Kurumu’nda ikisiyle de çalıştım, ikisinden de bilimsel ahlakı ve “iyice araştırmadan” tepki vermemeyi, görüş bildirmemeyi öğrendim. Dil Devrimini “uydurmacılık, solculuk, komünistlik” olarak karalayan takım bellidir. Onlar için dilin tarihsel akışının, ses/biçim/anlam özelliklerinin, bir başka deyişle doğasının pek önemi yoktur; onlara göre Divanü Lügati’t-Türk’ten bu yana kullanılagelen pek çok sözcük yanlıştır, uydurmadır. Hepsinde Dil Devrimi karşıtlığı takıntıya dönüşmüştür.

Acı olan, Türkçenin gelişmesini isteyen sağduyulu bilimcilerin, “Bana göre şu yanlıştır, bu uydurmadır; şu sözcük (ya da terim) batı dillerindeki kavramı karşılamıyor…” türünden karşı çıkışlarıdır. Örneğin böylesi yaklaşımlarla bir dönem “-sal/-sel” ekinin başına gelmeyen kalmadı. Akıllı uslu bilimciler bile Dil Devrimini uydurmacılık diye karalayanların arkasına takılıp bu ekle yapılan sözcüklere savaş açtılar. Oysa bir dilde bir kök (ya da gövde) ile yapılmış “tek” bir örneğiniz bile olsa benzetme yoluyla yeni sözcükler yapabilirsiniz. Dil sizin; ekler, kökler sizin… Dil de işlenmeyi beklen verimli bir alan… Yabancı dillerden gelen ve yanlış kullanılan birçok sözcüğü (ya da tamlamayı) “galatımeşhur” diye bağrına basan aydınlarımız, nedense kuruluşu tartışılan, yanlış bulunan az sayıdaki Türkçe sözcüğü gönüllerinden de yazılarından da atıyorlar.

Prof. Aksan aynı yapıtında, “Dil Devrimine ve Türk Dil Kurumu’na yöneltilen eleştirilerden biri, türetilen sözcüklerden kimisinde az işlek ya da seyrek rastlanan eklerin kullanılmış olmasıdır. Eğer gerçekten az işlek bir ek canlandırılmış, ona yeni sözcükler türetmede görev verilmişse bunun yanlış bir tutum sayılması yerinde olmaz. Çünkü eğer dil duyumuz, dilimiz bu yeni öğeleri yadırgamış, benimsememiş olsaydı, bunlar çoktan unutulmuş, dilden atılmış olurdu” diyor.

Bu açıdan bakınca “kuram” sözcüğü eleştirilse ve yanlış bulunsa da (ki değil), birçok bilim dalında benimsenmiştir; yadırganmadan kullanılmaktadır. “Tutam”sa 15. yüzyıldan bu yana yazın diline girmiş bir sözcüktür; “tutam”ın halk adlandırması olup olmadığını kesin bir dille söyleyemeyiz; böyleyse halkımız dili, iyi bir yerinden tutmuştur.

Prof. Aksan, “Türetmede doğru olan elbette doğru türetmedir; dilin türetme kurallarına uygun sözcükler ortaya koymaktır. (…) özleştirilen, önerilen sözcüklerin büyük çoğunluğu kurallara uygundur. Bununla birlikte seyrek de olsa alışılmış yolların dışına çıkıldığı”nı belirtiyor.  Prof. Aksan’ın  ele aldığı  Tartışılan Sözcükler’den  biri de “ortam”dır.   Aksan,
“-m (-im/-ım/-um/üm,--am),
2 ancak eylem köklerine gelir” açıklamasından sonra “orta gibi ad soylu bir öğeden türetilen ortam’ın tutunmuş, çabucak benimsenmiş olmasında orta sözcüğünün anlam gücü, kolaylıkla kavramı yansıtması etkili olmuştur” diyor.

Bu nokta çok önemlidir; kendi dilinizin kök (ya da gövde) ve eklerinden yararlanarak kolay anlaşılan, çağrışım yaratan ve yazım sorunu olmayan sözcükler yapabilmek, bu sözcüklerin dil mantığıyla çatışmaması, türetilen sözcüklerin gücüyle ilgilidir. “Kuram” da böyle kolay anlaşılan, kolay yazılan bir sözcüktür. Yunanca “theoria<theorein” sözcüğünü, Fransızcadan almış, “kuram”la karşılamışız. Bu karşılığı bulan uzmanlar, “Biz yaptık oldu” bakış açısıyla değil, sözcüğün Yunancadaki soyut bir düşünceyi kurgulamak, bilimsel açıdan “bakmak, görmek” anlamlarını göz önüne almışlardır. Arapçadan dilimize gelen “nazariye”nin de benzer anlamları içerdiğini düşündüğümüzde dilimize kazandırılan “kuram”ın, sözcük ve terim olarak ne denli yerli yerinde bir türetme olduğu açıktır.

Ünlü uyumlarına göre önündeki ünlü ses belirlenen “-m” ekiyle pek çok sözcük (ya da terim) türetilmiş; bunların pek çoğu tutunmuştur; “ulam, uzam, önem, yüküm, tarım…” gibi. Anlamları başka başka olan “biçem” ve “biçim” sözcükleri de doğallıkla “uydurma”dır; “toplam” ve “toplum” da böyledir. Yerli yerinde uydurulan, kimi kez sözcük yapma yollarıyla çelişse de toplum belliğinde hemen yer bulan her sözcük (ya da terim) gibi “kuram” da tutunmuş, yazı diline, dolayısıyla sözlüklere girmiştir.

Keşke zaman yaratıp Sayın Gürak’a ilk seslenişinde daha ayrıntılı bilgi verme olanağı bulabilseydim. “Sayın uzman”lık bunu gerektirirdi. O zaman Prof. Dura da yukarıdaki satırları belki başka türlü yazardı. Sayın Dura’nın, “Bazı dilciler, ‘Biz türettik, oldu da bitti’ diyor” yargısına katılmamız olanaksız; çünkü tek bir sözcük için dilcilerin, alan uzmanlarıyla birlikte çalıştıklarının, nasıl tartıştıklarının tanıklarından biriyim. Uzmanların bütün çabaları Türkçeye saygısızca yaklaşmamak, yaklaşanlara karşı durmaktır. Hepimizin çabası bu noktada düğümleniyor. Prof. Dura’nın kimi sözlerini bu nedenle üstümüze almıyoruz; çünkü duyarlılığımız ortak… Çünkü Türkçe yabancı sözcüklerin “istilası”yla yüz yüze… Çünkü yabancı dille eğitim belası, Prof. Dura’nın yetiştireceği öğrencilerin duyarlılığını yok etmek üzere örgütleniyor… Çünkü ortak dilimiz Türkçe üzerine kirli oyunlar kurgulanıyor…

15 Kasım 2010 gecesi TRT’nin müzik kanalındaki bir sunucu, ünlü bir türkücüye, “Dilersen iki parça performansla başlayalım” dedi. İlköğretim izlencelerinde “performans etkinliği” var… “Performans” gibi birçok sözcük, öylesine yanlış, öylesine gelişigüzel kullanılıyor ki… Böyle bir dil yıkımı sürerken, her geçen gün bu yıkımın ağırlığı artarken “performans” gibi devletin ağzına bile yanlış yapışan sözcüklere kuşkusuz “en doğru, en yerinde” karşılığı “uydurmaya” çalışacağız. Dil duyarlılığı olan aydınlar yeterince araştırmadan, “Bana göre falan sözcük yanlıştır, filan sözcük uydurmadır” diyerek yanlış adreslere tepki veriyorlar. Keşke aydınlarımız, 1980’li yılların ortasında yasa zoruyla devlet dairesi yapılan Türk Dil Kurumu’nun bozduğu ölçünlü dil ve yazım birliği için ortak tepki verebilseydi. Ölçünlü dil ve yazım birliği bir devlet kurumunca bozulurken, yazım biçimleri sık sık, sessizce değiştirilirken, bileşik sözcüklerle sıradan tamlamalar birbirine karıştırılırken, sözlükte maddebaşına (toparlayıcı krem, ıslatma suyu… gibi) “uyduruk” kalıplar yerleştirilirken… Keşke dilin ve kullanıcıların benimsediği, yaygınlaşan, yazı diline giren sözcüklerin yolunu kesmesek…

 Bize göre “kuram”ı uyduranlar iyi uydurmuş; sözcük, kullananların ağzına ve yapıtlarına yakışıyor. Hiçbir söyleyiş ve yazım sorunu yok. Kullanım sıklığı için (Ali Püsküllüoğlu’nun uydurması olan) bilgisunar (internet), belli ölçüde veri sunuyor; “teori” ile “nazariye” sözcüklerini kullanan kullanır. Dil Devrimine emek verenler, hiçbir zaman “Biz yaptık oldu!” tavrı sergilemedi. Öneriler sunuldu; benimsenenler düş ve düşünce dünyamıza girdi. Sözcükler de tıpkı sular gibi kendi yolunu buluyor. Nâzım Hikmet’in dediği gibi “Dil yürüyor!”

Sayın Gürak’a ve Sayın Dura’ya bana bu açıklamayı yapma olanağı verdikleri için içtenlikle teşekkür ederim. Söylediğim gibi kaygımız ortak… Tüm çaba ve tartışmalarımız ses bayrağımız Türkçenin yükselmesi için…

       * * *

       Yukarıdaki konudan ayrı tutarak Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının ortak dili Türkçeye yönelik kaygı ve kuşkularımızı da paylaşmak istiyoruz.

Bir yılı daha bitiriyor; ancak yabancı sözcük ve yabancı dille öğretim saldırısı artarak sürüyor. “Anadil, anadili” gibi kavramlar, ustalıkla karıştırılarak toplumun ortak (resmi) dile saygısı, güveni sarsılıyor. MEB’nin, resmi TDK’nin vurdumduymazlığına aydın aymazlığı koltuk çıkıyor. Özellikle basın yayın kurumlarının dil kullanımındaki duyarsızlığı, TV’lerdeki dil tartışmalarına katılanların, bu tartışmaları yönlendirenlerin (kendilerine yakıştırdığı adla söylersek anlı şanlı “moderatör”lerin) bilgi eksiği, önyargılı tutumu ise duyarlı, sağduyulu tüm yurttaşlara acı veriyor.

Ortak dilimiz Türkçeye saygısızlığın yükseldiği, inanç ve köken ayrımının acımasızca sömürüldüğü koskoca bir yılı ülkemize, Türkçemize ve ülkemizde konuşulan dillere yarar sağlayacak biçimde yaşamadık. Zamanı, kâğıt mendil kullanır gibi tükettik.

Her şeye karşın, yeni yılın yurdumuza güzel günler getirmesini, bilincin, sağduyunun, aklın uyanmasını diliyoruz!

SEVGİ ÖZEL

1) Sayın Dura, “-am,-em” yazmamak için “-aw, -em” demiş.
2) Kaynaklara bakıldığında, Prof. Aksan’ın da gösterdiği gibi dilimizde -m (-im/-ım/-um/üm,--am) ekinin bulunduğunu görüyoruz.

 
BAŞYAZI
ÇAĞDAŞ TÜRK DİLİ
Kasım 2024 - 441. Sayı
TÜRKÇE SÖZLÜK
YAZIM KILAVUZU
 
     
facebook twitter