AnaSayfa Kuruluş: 22 Nisan 1987
Dil Derneği, Bakanlar Kurulunun 24.07.2002 tarih ve 2002-4812 sayılı kararı ile kamu yararına çalışan dernektir.
 
    Dil Derneği    Tarihçe
Tarihçe
      DİL DERNEĞİ'NİN KURULUŞ ÖYKÜSÜ

      Atatürk'ün kurduğu Türk Dil Kurumu (TDK), 1983'te hiçbir yargı kararı olmadan, Atatürk'ün kalıtı göz ardı edilerek Cumhurbaşkanının gözetiminde, Başbakanlığa bağlı Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu içine alınarak bir devlet dairesine dönüştürülmüştür. Daha doğrusu, ülkemizin saygın bilim, sanat, düşün insanlarının ve hukukçularının da doğruladığı gibi kapatılmıştır.
      Karşıdevrimciler, TDK'yi yok etmek için verdikleri savaşımın meyvesini 12 Eylül döneminde toplamış, Milli Güvenlik Konseyi  Üyesi  Org. Tahsin Şahinkaya'nın  Danışma  Meclisine verdiği  bir   yasa  tasarısının  yasalaşması ve  bu  yasanın 17 Ağustos 1983 günlü Resmi Gazetede yayımlanmasıyla TDK'nin tüzelkişiliği ortadan kaldırılmıştır.
      Danışma Meclisi, 12 Eylül 1980 darbesini izleyen günlerde Kenan Evren'le birlikte dört komutandan oluşan Milli Güvenlik Konseyinin oluşturduğu bir kurumdur; varlığı, 1983 güzünde yapılan genel seçimle sona ermiştir. Ancak MGK, genel seçim yapılmadan birkaç ay önce, bu meclisten apar topar 2876 Sayılı Yasayı çıkarmayı başarmıştır. Bu yasa, 1982 Anayasasının 134. maddesine dayandırılmıştır.
      Anayasanın 134. maddesi şöyledir:
      "Atatürkçü düşünceyi, Atatürk ilke ve inkılaplarını, Türk kültürünü, Türk tarihini ve Türk dilini bilimsel yoldan araştırmak, tanıtmak ve yayınlar yapmak amacıyla; Atatürk'ün manevi himayelerinde, Cumhurbaşkanlığının gözetim ve desteğinde, Başbakanlığa bağlı; Atatürk Araştırma Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu ve Atatürk Kültür Merkezinden oluşan, kamu tüzelkişiliğine sahip 'Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu' kurulur. Türk Dil ile Türk Tarih Kurumu için Atatürk'ün vasiyetnamesinde belirtilen mali menfaatler saklı olup kendilerine tahsis edilir. Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun; kuruluşu, organları, çalışma usulleri ve özlük işleri ile kuruluşuna dahil kurumlar üzerindeki yetkileri kanunla düzenlenir."
      Anayasanın bu maddesi Atatürk'ün kalıtını yok saymıştır.
      Türkiye'nin sağduyulu tüm hukukçuları, aydınları hem Anayasanın 134. maddesine, hem de 2876 Sayılı Yasaya karşı çıkmış, Atatürk'ün eliyle yazdığı "vasiyetnamesi"ni kimsenin çiğneyemeyeceğini savunmuş, dahası Cumhuriyet gazetesi Başyazarı Nadir Nadi, önce "Sakın Yapmayın" diye yazmış (Cumhuriyet, 22 Nisan 1981), sonra "Tuhaf Bir Tasarı" (Cumhuriyet, 24 Ocak 1983) başlıklı yazısıyla kurumları ve Atatürk'ün kalıtını savunduğu için ileri yaşında hapse atılmak istenmiş, yine aynı günlerde Bülent Ecevit, "vasiyet"i savunduğu için bir süre hapis yatmak durumunda kalmıştır. Bu dönemin olayları, Atatürk'ün Türk Dil Kurumu ve Sonrası (basıma hazırlayanlar Haldun Özen, Sevgi Özel, Ali Püsküllüoğlu; Bilgi Yayınevi, Ankara, 1986) adlı yapıtta yer almaktadır.
      Aydınların, hukukçuların, bilimci ve sanatçıların tepkisine karşın, dernek yapısındaki TDK, 12 Eylülcülerin karşıdevrimcilere yakınlaşmasıyla kapatılmıştır.
      Böylece TDK'nin seçimle gelen Yönetim Kurulunun varlığı gibi, tüm üyelikleri sona ermiş, adına, yapılarına, yapıtlarına el konulmuştur. En önemlisi Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün eliyle yazdığı "vasiyetnamesi" yok sayılmış, çiğnenmiştir.

      ATATÜRK'ÜN "VASİYETNAMESİ"
      "Dolmabahçe: 5-9-1938
      Malik olduğum bütün nukut ve hisse senetleri ile Çankaya'daki menkul ve gayri menkul emvalimi Cumhuriyet Halk Partisine atideki şartlarla, terk ve vasiyet ediyorum:
      1) Mevkut ve hisse senetleri, şimdiki gibi, İş Bankası tarafından nemalandırılacaktır.
      2) Her seneki nemadan, bana nispetleri şerefi mahfuz kaldıkça, yaşadıkları müddetçe Makbule'ye ayda 1000,
          Afet'e 800, Sabiha Gökçen'e 600, Ülkü'ye 200 lira ve Rukiye ile Nebile'ye şimdiki gibi 100'er lira verilecektir.
      3) Sabiha Gökçen'e bir ev de alınabilecek ayrıca para verilecektir.
      4) Makbule'nin yaşadığı müddetçe Çankaya'da oturduğu ev de emrinde kalacaktır.
      5) İsmet İnönü'nün çocuklarına yüksek tahsillerini ikmal için muhtaç olacakları yardım yapılacaktır.
      6) Her sene nemadan mütebaki miktar yarı yarıya, Türk Tarih ve Dil Kurumlarına tahsis edilecektir.
 K. Atatürk"

      Atatürk'ün "Vasiyetnamesi" Çiğneniyor
      Kuşkusuz Mustafa Kemal Atatürk, birer dernek olarak kurduğu, sonsuza dek kalıtıyla güvence altında aldığı Türk Tarih ve Dil Kurumlarının olağanüstü bir dönemde “militarizm”in gücüne sığınılarak kapatılacağını bilemezdi. Sürekli Dil Devrimini yadsıyan "Milliyetçi muhafazakâr" iktidarların yapamadığını, 12 Eylülü izleyen günlerin olağanüstü koşullarında, hem de Türk Silahlı Kuvvetlerinin içinden çıkan bir kadronun başaracağını kimse bilemezdi.
      Kurumların kapatılması, özellikle Türk Dil Kurumu'nun hukukun üstünlüğüne inanan eski üyelerini olduğunca bütün aydınlanmacıları üzmüştü; aydınlar, bu duruma tepkisiz kalmadılar. Ancak toparlanmaları, bir araya gelip örgütlenmeleri hem zor oldu, hem de zaman aldı. Çünkü Atatürk'ün kurumunun üyesi de olan birçok bilimci, sanatçı işinden aşından olmuş, kimisi tutuklanıp hapse atılmıştı; kimisi düzmece savlarla yargılanıyor, çokları gittikçe ağırlaşan yaşam  koşullarıyla baş etmeye çalışıyordu.  Karşıdevrimciler  ise  bayram sevinci  yaşıyorlardı.  Aydınlanmacıları  en çok üzen ve düşündüren, 12 Eylül öncesinde Atatürkçü bilinen “ünlü” bilimci ve sanatçıların, yasa zoruyla oluşturulan resmi TDK içinde yer, orun kapma yarışıydı. Öteden beri Dil Devrimine karşı durmayı meslek edinenlerle onlara katılanlar, kitaplarının başlığındaki “devrim” sözcüğünü “inkılap”a dönüştürmekte, dünkü söylemlerini tersine çevirmekte de yarıştılar.

      Atatürk Devrimcileri Sessiz Kalmıyor
      Böyle bir dönemde gerçek Atatürkçülerse yılgınlığa yenilmediler. Ali Püsküllüoğlu, Haldun Özen ve Sevgi Özel’den oluşan üç kişilik öbek, tez zamanda büyüdü; toplantılar, yazışmalar yoğunlaştırıldı. 12 Eylülün üstünden birkaç yıl geçmesine karşın, Ankara’da bile “olağanüstü hal” sürüyor; aydınlar, darbecilerin hukuk dışı uygulamalarına karşı gizli toplantılarla “Aydınlar Dilekçesi” gibi eylemleri örgütlüyor; bir yandan da yalana dolana dayalı davalar nedeniyle adliye yollarında hak arayışını bırakmıyorlardı. Yaşananları, özellikle bugünün gençlerine anlatmanın ve onları inandırmanın çok zor olduğu, Atatürk devrimlerinden ödün verenlerin ödüllendirildiği, devrimlerin içinin hızla boşaltıldığı acımasız bir süreç işliyordu.
      Koşullar ne olursa olsun, dönemin aydınları, Atatürk’e ve onun Türk Dil Kurumu’na yapılan haksızlık karşısında sessiz kalmamalı, "Örgütlenmeliyiz" ve Atatürk'ün başlattığı Dil Devrimini bir dernek kurarak sürdürmeliyiz kararı aldılar. Atatürk'ün kurumunun üyeleri bir yandan dernek kurma çalışmalarını yürütürken, öte yandan 1985'ten başlayarak Mülkiyeliler Birliği'nin çatısı altında toplanarak Dil Bayramını kutlamaya, Atatürk'ün kalıtına ve kurumlarına yapılan haksızlığı türlü etkinliklerle topluma anlatmaya giriştiler. Toplantılar büyük ilgi görüyordu. Kurulacak derneğin tüzüğü hazırlanmış, kurucuların özellikle eski TDK üyeleri arasından seçilmesi kararlaştırılmıştı. Onlarca aydınlanmacı adına 34 kişi, "DİL DERNEĞİ"nin kurucusu olarak Ankara Valiliğine başvurusunu yaptı.

      Dil Derneği, Kurulması Yasak Derneklerden Sayılıyor
      Derneğin kurucuları 22 Nisan 1987'de, Ankara Valiliği Dernekler Masasına başvurduktan sonra, dilekçelerine 60 gün içinde yanıt verilmesini beklemeye başladılar. Bu süre içinde derneğin tüzüğü incelemeye alınmış, Dernekler Masasınca, “Şurasını burasını değiştirin…” önerileri de yapılmıştı. Ancak tüzükle ilgili kesin yargı bir türlü verilmiyor, kurucuları bir sürpriz bekliyordu.
      Turgut Özal'ın Başbakanı olduğu Anavatan Partisi 1983 güzünden bu yana tek başına iktidardı. 1987’deki hükümetin İçişleri Bakanı Yıldırım Akbulut'un bütün valiliklere "gizli" bir yazı gönderdiği, yazıda eski TDK üyelerinin dernek kurma hazırlığı içinde olduğu, bakanlığın böyle bir derneğe izin verilmemesini istediği duyuldu. İçişleri Bakanlığının valiliklere gönderdiği gizli yazı, yerine ulaşmadan Dil Derneği kurucuları başvurusunu yapmıştı. Bakanlık bu durumu öğrenince bu kez başka bir yol düşündü. Dil Derneği “kurulması yasak derneklerden” sayılmalıydı. Bu kez, Ankara Valiliğine böyle bir buyruk gönderildi.
      Kurucular Kurulunca Prof. Dr. Cevat Geray başkan, Refet Erim astbaşkan, Doç. Dr. Aydın Köksal genel yazman, Sevgi Özel sayman üye olarak seçilmiş, valiliğe böyle bildirilmişti. Prof. Dr. Cevat Geray, o sırada 1402 Sayılı Yasayla üniversiteden atılmış; Refet Erim, Çevre Müsteşarlığından alınmış; Aydın Köksal bir biçimde üniversiteden uzaklaştırılmış; Haldun Özen “YÖK”e tepki göstererek üniversiteden, Sevgi Özel de resmi TDK'nin varlığını yadsıyarak görevlerinden ayrılmışlardı; 34 kişilik kurucular kurulunun çoğu, her dönemde "sakıncalı" sayılan kişilerdi. Böyle bir dernek kurma düşüncesinin Aziz Nesin'den çıktığı basında yer alıyordu. Aziz Nesin'in, baştan beri bu eylemin içinde olduğu, kuruluş çalışmalarının her aşamasında yer aldığı doğruydu. Üstelik kurucular, kuruluş tarihi olarak, dille ulusal bağımsızlık arasındaki bağı öne çıkararak, özellikle 22 Nisanı seçmişlerdi. Kurulacak derneğin tüzüğündeki amaç, Atatürk'ün Türk Dil Kurumu'nun tüzüğündeki amaçla özdeşti. 12 Eylülcülere tepkiyi yansıtan bu tüzükle “Dil Devriminden vazgeçilmeyeceği, her türlü savaşımın göze alındığı” vurgulanarak İçişleri Bakanlığına gidilmişti; devrim sözcüğünün yasaklandığı bir dönemde, "devrimci bir anlayışla Dil Devrimini sürdürme" savı bağışlanamazdı.

      Dil Derneği Yargı Yoluyla "Yasak" İmgesini Siliyor
      Nitekim bağışlanmadı. 22 Nisan 1987'den tam 60 gün sonra, adını gizleyen bir memur, Mustafa Ekmekçi ile Uğur Mumcu'yu arayarak "Dil Derneği'nin kurulması yasak derneklerden sayılacağını" önceden haber verdi. Haber doğru çıktı; 1987 Haziranında bunu doğrulayan resmi belge, kuruculara ulaştı.
      Valilik, Dernekler Yasasının 5. maddesine göre, Dil Derneği'ni kurulması yasak derneklerden saymıştı, "dil işlerinin, bir devlet kurumu olan Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu'nun yetkisi içinde olduğu" savıyla "faaliyeti"ni durdurmuş, kurucuları için savcılığa suç duyurusunda bulunmuştu. Kurucu üye Avukat Attila Göktürk, dernek adına yürütmeyi durdurmak için yasal yollara başvurdu. Ankara, 3. İdare Mahkemesi yürütmeyi durdurma, savcılık da kurucular için "takipsizlik" kararı verdi. Gelgelelim Dil Derneği, resmi kurumların gözünde uzun süre "yasak dernek" imgesini korudu. Dernek, bu imgeyi tüzüğü doğrultusunda çalışarak silmeyi başardı.

      HANGİSİ ATATÜRK'ÜN TÜRK DİL KURUMU? HANGİSİ RESMİ KURUM?
      12 Temmuz 1932'de kurulan Türk Dil Kurumu'nun asıl kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'tür, çünkü Atatürk bu kurumun oluşması için aydınları yönlendirmiştir. Cumhuriyet döneminin ekinsel etkinlikleri içinde bu nedenle 1932'de kurulan, 1983'te kapatılan Türk Dil Kurumu "Atatürk'ün Türk Dil Kurumu" ya da "Atatürk'ün kurumu" diye anılmaktadır. Bu tarihsel ve bilimsel bir olgudur.
      1983'te Cumhurbaşkanı Kenan Evren'le birlikte beş generalin yönlendirmesiyle kurulan devlet dairesi ise, "resmi Türk Dil Kurumu" ya da kısaca "resmi kurum"dur ve bu sayfalarda sıklıkla "resmi kurum" olarak anılacaktır. Bu değerlendirme de tarihsel açıdan yerinde, bilimsel verilere dayalı bir olgudur. Çünkü 1983'te kurulan Türk Dil Kurumu'nun, Atatürk'ün kurumuyla yalnızca ad ve adres benzerliği bulunmaktadır. Bu benzerlik, genç kuşakları yanıltmamalıdır.


 
BAŞYAZI
ÇAĞDAŞ TÜRK DİLİ
Şubat 2024 - 432. Sayı
TÜRKÇE SÖZLÜK
YAZIM KILAVUZU
 
     
facebook twitter