AnaSayfa Kuruluş: 22 Nisan 1987
Dil Derneği, Bakanlar Kurulunun 24.07.2002 tarih ve 2002-4812 sayılı kararı ile kamu yararına çalışan dernektir.
 
2009 Yılı Ödülü Göral Erinç Yılmaz'ın

      Dil Derneği ile  İsveç Atatürkçü Düşünce Derneği, değerli Yazar, Şair, Gazeteci Gürhan Uçkan’ın kişiliğini, düşüncelerini ve yapıtlarını gelecek kuşaklara aktarmanın yanı sıra genç kuşakların dil duyarlılığını artırmak, yazınsal becerilerini değerlendirmek üzere üniversite gençliği arasında Dil Derneği Gürhan Uçkan Kısa Öykü Yarışması düzenliyor.
      İlki bu yıl düzenlenen yarışmada, Göral Erinç Yılmaz'ın Güvercin Adam adlı öyküsü, seçici kurulun oybirliğiyle ödüle değer bulundu. 

      Ödül töreni, 22 Mayıs 2009'da Ankara'da Cumhuriyet Kültür Merkezinde gerçekleştirildi. Göral Erinç Yılmaz'a, ödülünü ve ödül tutarı olan 750 TL'yi, İsveç Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Mustafa Sönmez ile Dil Derneği Başkanı Sevgi Özel sundular.
      Aşağıda, Göral Erinç Yılmaz'ın kaleminden özgeçmişini ve yarışmayı kazanan Güvercin Adam adlı öyküsünü yayımlıyoruz. Göral, bu öyküyü, çocukluğunda kendisini çok etkileyen bir komşusundan esinlenerek yazdığını söylüyor.

Göral Erinç Yılmaz'ın Özgeçmişi

      24 Şubat 1988'de Ankara’da, üniversitede öğretim üyesi olan bir annenin ve babanın çocuğu olarak dünyaya geldim. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde büyüdüm. İlkokula Gazi Mağusa’daki Polatpaşa İlkokulunda başladım ve yine Gazi Mağusa’daki Doğu Akdeniz İlkokulunda tamamladım. Daha sonra ortaokul ve lise eğitimimi Doğu Akdeniz Kolejinde yaptım. 2005 yılının Haziran ayında mezun oldum ve aynı yılın Eylül ayında Eskişehir Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Sinema ve Televizyon bölümüne kaydımı yaptırdım. Şu anda üniversitenin son sınıf öğrencisiyim.
 

      İlkokuldayken bir kompozisyon yarışması birinciliği, bir kompozisyon yarışması ikinciliği, ortaokuldayken öykü yarışması üçüncülüğü ve lisedeyken lise, üniversite ve yüksek lisans öğrencilerinin katıldığı bir yarışmada kompozisyon ikinciliği aldım. Üniversite eğitimimin üçüncü yılında, 19. Ankara Film Festivali kapsamında (2008), Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı ve Goethe Enstitüsü işbirliği ile düzenlenen “Uzlaşma” izlekli kısa film senaryosu yarışmasında Başarı Ödülüne değer görüldüm.


GÜVERCİN ADAM

      Çok, çok eskiden, benim ruhum küçük, bedenim büyükken ya da bedenim küçük ama ruhum büyük, güvercinleri olan bir komşumuz vardı. Adını asla öğrenemedim. Benim için o, güvercin adamdı.

      Her zaman değil ama ara sıra, penceremden baktığımda görürdüm onu. Mevsim ne olursa olsun, üzerinde rengi solmuş sarı bir ceket, ayağında yıpranmış kahverengi ayakkabılar, kır saçları uçuşurken. Bir elinde kesik kola şişesinin dibine doldurulmuş yemler, güvercinlerini beslerdi. Bazen tombul karısı da olurdu yanında. Sarı boyalı saçlarını tepesinde öylesine toplardı, diplerinde iki parmak kalınlığında siyah. Otururdu hep kadın. Sigara üstüne sigara, çay üstüne çay içerdi. Sonra bir sigara daha. Alışkanlıkla, burnunun ucuna kaymış siyah çerçeveli gözlüklerini düzeltirdi.

      Şimdiki zamandan çok, çok uzun zaman önce, karlı bir günbatımında görmüştü komşum kara saçlı, kara gözlü, karların kirli sarı görünmesine neden olacak kadar beyaz tenli genç kızı. Yine karlı bir gecede, şimdi unutulmuş müziklerin eşliğinde, parlayan güzelliği kıskanç bakışlardan saklayan tül duvağı titreyen ellerle kaldırmıştı. Genç karısının nemli gözlerinde, kalbindeki ürkekliği gizlemeye çalışan ateşli bir bakış vardı. Ve o bakış, o titrek an, asla bulanıklaşmayacak keskin çizgilerle kazınıp kalmıştı komşumun hafızasına. Sonraları, güzelliği doğurduğu her kızdan sonra biraz daha solan, beyaz teni eskimiş kâğıt gibi sararan, kara gözlerinin yorgun ateşi küllenmeye yüz tutan ve bu yıpranmışlığı sarı boyalarla saklamaya çalışan tombul karısına her bakışında bu tedirgin hatıra tekrar tekrar güzelleştirmişti kadını.

      Yedişer yıl arayla, üç güzel kız merakla gözlerini açmıştı eskidikçe güzelleşen anıların her duvarına sindiği eski evde. Hepsi de kara gözlü, kumral. Her biri diğerinden daha güzel.

      İlk kızı doğduğunda, komşum yedi beyaz güvercin alıp salıvermişti bu sessiz ama şenlikli olayın şerefine. Özgür bıraktığı güvercinler, yanlarına yedi beyaz güvercin daha katarak geri gelmişlerdi. Yedi yıl sonra, ikinci kızın doğumuyla yedi güvercin daha salıverilmişti ve üçüncünün doğumuyla yedi tane daha. Özgür bırakılan tüm güvercinler, başka bir güvercinle beraber dönmüşlerdi. Üçüncü kızdan sonra, yolu komşumun evine düşen hiç bir beyaz güvercin ölene kadar ayrılmamıştı eski evin verandasından. Ve böylece komşum, güvercin adam olmuştu. Kendisine sadık tüm güvercinlere tek tek aynı özeni göstermiş, yemlerini asla eksik etmemiş, zor geçen kışların en soğuk gecelerinde, geri dönmeyen tek bir güvercini bile sabaha kadar endişeyle beklemişti.

      Hiç konuşmamıştık onunla. Ama ben her şeyi biliyordum.
      Bazen komşum, güvercin olurdu. Kolları kocaman, bembeyaz kanatlara dönüşür ve güvercin adam kanatlarını gererek birden havalanıverirdi. Ben penceremden onu izlerdim hep. Sırrının tek şahidiydim güneş doğarken. Kimsecikler olmazdı etrafta. Her zaman değil, ama ara sıra beni de yakalayıverirdi omuzlarımdan.

Tuttuğu gibi kaldırırdı. Çığlık atmak ister, ama bunun bir sır olduğunu bilirdim. Yoksa büyü bozulur, hayal gerçek, rüya hayal, kanatlar kol, pençeler ayak olurdu. Düşüverirdik yere. Dudaklarımı ısırırdım. Uçaklar gibi yüksekten değil ama kuşlar gibi alçaktan uçmak... Boşlukta sallanan ayaklarım evlerin çatılarına değecek neredeyse. Uçları kollarıma sürtünen ağır beyaz kanatların hışırtısı, güvercin adamın hikâyesini anlatırdı bana. Sonra, güneş ısrarla yükselir, sabah sisinde donuk ışıklarını üzerimize yollarken, altımızda uyuyup duran gerçek hayat açıverirdi gözlerini. Evlerin içinde her gün yeniden başlayan tekdüze hareketliliği görmezdik. Hızla boşalan yataklardan kaçan korkmuş uyku haber verirdi bize. O zaman güvercin adam hızla alçalır, açık penceremden içeri hiç incitmeden bırakırdı beni. Gözlerine bakmak için arkama döndüğüm anda uyanırdım. Yorganı üstümden atar, komşumu görmek için düşe kalka pencereme koşardım. O hep aynı yerde durur, tanıdık, sessiz gülümsemesiyle yüzüme bakardı.
      Çok, çok eskiden, benim ruhum küçük ama bedenim büyükken ya da bedenim küçük ama ruhum büyük, yine böyle bir rüyadan uyanıp paldır küldür pencereme koştuğumda, hep gülümseyen güvercin adamı da güvercinleri de göremedim. Günlerce boşuna bekledim dönmelerini. Sonra anladım. Komşum yine güvercin olmuş, ailesi ve beyaz dostlarıyla birlikte benim henüz bilmediğim bir başka masal diyarına uçmuştu. Artık, gerçeğin katı zeminine uzanmış olanlar rahatsız uykularını uyurlarken, başka küçük kızları uykularında omuzlarından yakalayıp unutmayacakları gezilere çıkaracaktı. Mutlu oldum. Ruhum bedenimin, bedenim ruhumun hızına yetişti. Büyüdüm.

 

 
BAŞYAZI
ÇAĞDAŞ TÜRK DİLİ
Mart 2024 - 433. Sayı
TÜRKÇE SÖZLÜK
YAZIM KILAVUZU
 
     
facebook twitter