AnaSayfa Kuruluş: 22 Nisan 1987
Dil Derneği, Bakanlar Kurulunun 24.07.2002 tarih ve 2002-4812 sayılı kararı ile kamu yararına çalışan dernektir.
 
BU CUMHURİYET BAYRAMINI, TÜRKÜLERİMİZ, BAYRAKLARIMIZLA KUTLAYALIM!

Cumhuriyetimizin 100’üncü yılını dünyanın övgüyle andığı, birçok ülkenin yontusunu büstünü saygıyla çiçeklendirdiği Atatürkümüze bağlılık ve saygıyla kutlayacağız. Öngörüsü yüksek bir devrimci olan Mustafa Kemal Atatürkümüzü 85 yıl önce ağlayarak sonsuzluğa uğurladık; ama Atatürkümüze, cumhuriyete, devrimlere inancımızla o gün daha da çoğaldık. Bugün cumhuriyete, devrimlere inancımızla on binlerce Atatürkçüyüz!

Cumhuriyetin 100’üncü yılında ulusun inanç ve köken farkını kullananlar, kendi tarihimizi karalayarak karanlığa yürüyorlar. Bağımsızlığın nasıl kazanıldığını, cumhuriyetin nasıl kurulduğunu yadsıyorlar. Çanakkale’den sonra ulusal savaşıma girişen bu ulusun savaşı kolaylaştıracak bir kamyon lastiği, aşı ekmeği, kundurası giysisi, çivisi keseri, yeterince topu tüfeği olmadığını biliyorlar; onca yoksulluk içinde kazanılan utkuyu sindiremiyor; utanmadan “Keşke Yunan kaşansaydı” bile diyebiliyorlar. Utanmıyorlar.

Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde savaştan çıkan yoksul ülkemiz canını dişine takıp bağımsızlığını kazanmış, cumhuriyeti kurmuş; devrimlerle çağdaş dünyayla yarışa hazırlanmıştır. Mustafa Kemal öncülüğündeki cumhuriyet, emperyalistle içerideki işbirlikçilerinin yakıp yıktığı, talan ettiği yurdu on beş yılda demirağlarla örmüş; kılık kıyafetini, ölçüsünü takvimini, yazısını ve dilini yenileştirmiş; kendi buğdayından ekmeğini, pamuğundan bezini, pancarından şekerini üretir olmuştur. Kısa sürede ayağa kalkan, fabrikaları şıkır şıkır çalışan “yerli malı”yla yaşamaktan onur duyan laik cumhuriyettir! Yüzyıllarca kul sayılan, “ümmi ümmet”i yurttaş kılan, Osmanlının borcunu bile ödeyen, kimseye boyun eğmeyen bağımsız bir cumhuriyettir! Şimdi hesaplaşılan, yaşamının büyük bölümü savaş alanlarında geçen, bütün yaşamını ve kazanımlarını ulusuna adayan Mustafa Kemal’dir!

Uyulmasa da var olan Anayasada, Türkiye Cumhuriyeti’nin, “laik, sosyal hukuk devleti, dilinin Türkçe olduğu” yazıyor; ne ki cumhuriyetin yüzyılının son çeyreğinde nelere tanık olduk. Resmi kurumlardan “TC” kısaltması silindi; “andımız” yasaklandı; laik eğitim tersyüz edildi. Okullardan Atatürk büstleri kaldırıldı. Atatürk anıtlarına, büstlerine çirkin saldırılar sıklaştı. Bu çirkinlikler ta 1950’lilerde başlamış, Demokrat Partinin (DP’nin) Cumhurbaşkanı Celal Bayar, “Atatürk’ü sevmek ibadettir!” demiş; DP’lilerin Atatürk’ü yanlış yoldan sevmesiyle devrim yasaları Anayasayla koruma altına alınmıştı. Bugünkü Anayasada da devrim yasaları korunur görünüyor; ama devleti temsil edenlerin pek de umurunda değil.

Biz, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” diyen Mustafa Kemal’e ve kayıtsız koşulsuz aklın öncülüğüne, bilimsel sanatsal olana inanıyoruz. Biz dilciyiz, bilim ve sanat alanında düşünen, üretken olmaya çalışan cumhuriyet yurttaşlarıyız.

Mustafa Kemal Atatürk’ü anlamamakta direnenlere duyuralım. “Mustafa Kemal toprağın altında, 85 yıl önce öldü” diyenler; 85 yıldır, daha çok da son yıllarda çok tepiniyorlar; ama Mustafa Kemal yalnızca yaşamı pahasına savaştığı yurt toprağına emanet edildi. Mustafa Kemal hiç ölmedi. Her türlü çirkinlik, saldırı sergilenmesine karşın Mustafa Kemalce düşünenlerin hiçbiri, hiçbirimiz bir milim geri adım atmadık; hiçbirimiz ondan ve cumhuriyetten vazgeçmeyiz. Hepimiz aklımız, yüreğimizle Mustafa Kemaliz!

Bakın, Ruşen Eşref Ünaydın 1932’deki ilk Türk Dili Kurultayında ne diyor:

“(…) Bir davayı bütün gerçekliği ile göz önüne getirmek, onu zaman ve mekân içindeki yerine, sırasına koymak, beynin laboratuvarında inceden inceye elenip dokunmuş bu işin nasıl bir iş olduğunu görmek, göstermek, düşünceleri o iş etrafında bir araya toplamak, o işten çıkan neticeleri ilerisi için hedef edinmek: İşte Mustafa Kemalce düşünüş bu demektir. (…) Mustafa Kemalce düşünmek demek, tahlil ve terkibetmek, şuurlaştırmak, nizamlaştırmak, sistem haline komak demektir. Bu usul Çanakkale’den dil kurultayına kadar aynı hızı ve sırayı gösterir.

Yaptığı işlerin hiçbiri kolay değildi. (…) önce onun yıkılmış Türkiye’yi, verilmiş İstanbul’u kurtarması gerekti. Onun da bizim de İstanbul’da oturabilmemiz için yeni Türkiye’nin kurulması gerekti!... Her biri tarihte bir büyüğe sonsuz şan olacak bu dev işlerinin her birinden sonra, o, artık yeter deyip dinlenseydi, hangimiz ona, yoruldu diyecektik. Fakat o, bizi kamaştıran her büyük işi kendinin bir gün işi gibi görüyor. Vazifesini bitmiş saymıyor”du.

Cumhuriyetin 100’üncü yılında inancımızı, köken farkımızı dikenli telle kaşıyanlara,Atatürk'e ve İnönü'ye saldıranlara soralım: İmparatorluğun eğitimini, ekonomisini, ordusunu yayılmacılara Mustafa Kemal mi teslim etti? Kapitülasyonları, Sevr ve Mondros Anlaşmalarını Mustafa Kemal mi imzaladı? Yayılmacının bütün yurdu işgaline Mustafa Kemal mi izin verdi? Nasıl, hangi duygular; hangi eğitim, hangi inanç, hangi din, “Keşke Yunan kazansaydı, Hatay Türk yurdu değil” türünden sapkınlıklar yarattı ve etkili yetkili çevrelerden de destek aldı?

  Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı utkuyla sonlandırıldığında cumhuriyeti kurmak yerine “padişah, halife” olmayı, saraya kurulup yaşamayı yeğleseydi, kim engel olabilirdi? Kaldı ki böyle yapmasını önerenler de vardı. O, “Egemenlik kayıtsız koşulsuz milletindir” dedi; savaşın en zor aşamalarında kurduğu Büyük Millet Meclisinin güçlü olmasını yeğledi.

“Benim manevi mirasım akıldın, bilimdir” dedi; “Yurtta barış, dünyada barış!” dedi.

Cumhuriyetin 100’üncü yılında hepimiz biliyoruz ki bilginin sanatın ışığı, yaşadığımız coğrafyanın her köşesine düşerse; uygulayımbilimsel üretim bütün yurdu aydınlatırsa ancak o zaman barışın sıcak elini tutabiliriz. İnsanlar düşündüklerini özgürce söyleyebiliyorsa, demokrasiyi yaşama biçimi edinmişse, adalet herkesi kucaklıyorsa, o zaman barışın, adaletin güvencesinde özgür ve üretken olabiliriz.

2023 Türkiyesinde, cumhuriyetin 100’üncü yılında eğitim, tüm kurum ve kurallarıyla dinselleştirilmiş, mollalar okullara yöneltilmişken; çağdaş sanat sergileri, dinletiler, kültür şenlikleri yasaklanırken; üniversite baskı altındayken; aydınlar, gazeteciler zindandayken; sözde din insanları kadınlar üzerinden cumhuriyete savaş açmışken bizlere karamsar görüntü vermek yakışmıyor. Bu 29 Ekimde, bu Cumhuriyet Bayramında 1923 devrimcilerinin, o yürekli insanların, Anadolu’da yalnızca yayılmacılarla değil, Ortaçağ karanlığı ve yobazlıkla da savaştıklarını unutmayalım. Yobazlık, dini kullanarak halkı sindirme yollarından biridir. Yazık ki güçten, güçlülerden beslenir.

Unutmayalım. Laik cumhuriyete inanan bizler, gücümüzü Mustafa Kemalce düşünmekten, aklın öncülüğünden, bilimden alıyoruz. Atatürk, 1927’de büyük “Nutuk”u bitirirken, “Bugün ulaştığımız sonuç, yüzyıllardan beri çekilen ulusal yıkımların yarattığı uyanıklığın ve bu sevgili yurdun her köşesini sulayan kanların karşılığıdır. Bu sonucu, Türk gençliğine emanet ediyorum” demişti. Bizler her yaştaki, o gençleriz! 100 yıl önce kurulan cumhuriyetimizin son yıllarda aldığı yaraları aklın, bilimin gücü ve hukukun üstünlüğüyle saracağız. Bu nedenle her yaştaki gençler olarak birinci görevimiz korkmadan, “Türk bağımsızlığını, Türk cumhuriyetini, sonsuzluğa dek korumak ve savunmaktır!” Bu yüce görevi savsaklamayacak, laik cumhuriyetimizi sonsuza dek yaşatacağız!

29 Ekim, Cumhuriyet Bayramıdır! Bu Cumhuriyet Bayramını egemenliğin kayıtsız koşulsuz halkta olacağını… Türkiye Büyük Millet Meclisinin nasıl kurulduğunu, Kurtuluş Savaşının nasıl kazanıldığını… 3 Mart 1924’te laik eğitimin temelini atan Hilafetin; Şer’iye ve Evkaf Vekâletinin Kaldırılmasını, Öğretim Birliğinin sağlanmasını… Yüzyıllarca “padişahların ümmi ümmet kulu” sayılarak yobaza, üfürükçüye teslim edilen; salt vergisi alınan, dönüşü olmayan savaşların askeri olan halkın cumhuriyetle adı, soyadı belli yurttaş oluşunu... Harf ve Dil Devrimlerinin düşünce özgürlüğünün temel koşulu olduğunu… Besleme, odalık, cariye diye hor görülen, babasının ekmeğinden pay alamayan kadınların özgürleşmesini; seçme ve seçilme hakkı kazanmasını, her alanda dik durmasını… Lozan’da yayılmacıya çağdaş dünyadaki yerimizi kabul ettiren bütün devrimleri unutmadan, unutturmadan kutlayacağız!

Cumhuriyetimizin 100’üncü yaşı, Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun!

Dil Derneği Yönetim Kurulu  

        

        


 
BAŞYAZI
ÇAĞDAŞ TÜRK DİLİ
Ekim 2024 - 440. Sayı
TÜRKÇE SÖZLÜK
YAZIM KILAVUZU
 
     
facebook twitter