AnaSayfa Kuruluş: 22 Nisan 1987
Dil Derneği, Bakanlar Kurulunun 24.07.2002 tarih ve 2002-4812 sayılı kararı ile kamu yararına çalışan dernektir.
 
Ağustos 2008
"TÜRKÇEMİZE SAHİP ÇIKIYORUZ" DA...

Üniversite öğrencileri “Türkçemize sahip çıkıyoruz!” diyerek imza toplamışlar; bu imzaları TBMM’nin “Dilekçe Komisyonu”na sunmuşlar. Gençlerin bu duyarlı davranışı ancak alkışlanır. Ne ki resmi TDK’nin de desteklediği bu “kampanya”, daha öncekilerin kimbilir kaçıncısı? Birkaç yıl önce Selçuk Üniversitesi gençlerinin topladığı on bir bin imzalı dilekçeyi, gençlerle birlikte TBMM’nin “Dilekçe Komisyonu”na götürmüştük. Derneğimiz bu imzaların arkasını aramış, bu komisyonda bir toplantıya da çağrılmıştık. Sonra ne mi oldu? Bir bilebilsek… TBMM’de yıllardır başka komisyonlarda da bu tür çalışmalar sürüyor. Ne denir; dostlar alışverişte görsün işte…

Türkçenin eğitim ve öğretimini düzeltemeyen bir MEB varken, Dil Devrimine inanır görünen ama inanmayan bir devlet kurumu, “öz”e değil gösterişe yönelik çalışmalar sergilerken, Türkçe ve edebiyat öğretmeni yetiştirme koşullarımız gittikçe kötüleşirken, yabancı dille öğretim eziyeti ve ayıbı sürüp giderken, basın yayın ve siyasal iktidarlar bu denli duyarsızken… Daha sayalım mı? İstediğiniz kadar imza toplayın; olmadı tepinin… Ne ki bizlere kızmayın; kulak verin! Önyargılı olmayın; dinleyin!

Dil Derneği, yirmi yıl önce iki etkinliğin öncüsü olmuştu: Biri, “Türkçesi varken” çağrısıydı; öteki “Herkes için sağlıklı yabancı dil öğretimine evet; yabancı dille öğretime hayır”dı. O zamanlar resmi TDK bu çağrıları duymadı; gençlerle aydınlardan gelen tepkileri hiç önemsemedi; bunu yinelememizi gereksiz bulabilir gençler. Ancak aynı kurumun dönemin iktidarına destek olup sözcük yasaklarına onay verdiğini, yabancı sözcük saldırısını görmezden geldiğini anımsatmamız çok gerekli… Çünkü bellek tozlanması toplumun her kesimi için geçerli…

Dil Devrimini savunan ya da karşı çıkan hiç kimse, 1983 sonuna dek Türkçe için, bugünkü gibi derin kaygılar taşımıyor, gittikçe büyüyen korkular yaşamıyordu. Evet, yabancı sözcüklerle yazılmış tabelalar ya da yabancı sözcükle konuşup yazmayı bilgiçlik sananlar az da olsa yine vardı; Türkçenin eğitim ve öğretiminin iyileştirilmesi için tartışmaları yine sürüyordu; yabancı dille öğretim de bu denli yaygın değildi ve yaygınlaşması olasılığı bir ölçüde tepki alıyordu.

1983’ten önce bir dönem MEB, ısmarlama ders kitapları yazdırmaya kalkmış, bu kitaplarda eski dile dönüş kapılarını açmış, Atatürk’ün kurduğu Türk Dil Kurumu’nun tepkisini bilimci ve sanatçılar da destekleyince, bu tasarısından vazgeçmiş, içten içe bildiğini okumuş, sözcükleri yasaklamıştı; ama meydanın boş olmadığını biliyordu.

Birileri bir gün gelecek, 1970’lerin Milli Eğitim Bakanlığını bile arar olacağız deseydi, katıla katıla gülerdik. 2000’ler Türkiyesinin Milli Eğitim Bakanlığı, eskiyi mumla aratıyor.

Evet; MEB ile resmi TDK, bugün Türkçemizin bozulmasını izlemek; görüntüyü kurtarmak için ara ara gençlerin, kitle örgütlerinin tepkilerine kulak veriyormuş gibi davranmak dışında hiçbir şey yapmıyor. Timsahın gözyaşları öyküsünü bilirsiniz; işte öyle.

Sonuçta resmi TDK, Başbakanlığa bağlı bir devlet dairesi… 2876 Sayılı Yasayla birçok görev yüklemiş durumda; iş böyleyken 25 yıldır bu kurumun Türkçenin eğitim ve öğretiminin iyileştirilmesi için MEB’ye bir tepsini, eleştirisini gören, duyan var mı? Kendi aralarında bu tür bilgi, öneri, eleştiri alışverişi olsa, bunun dışa yansıması olmaz mı?

Devletin parası pulu, türlü olanakları olan bir kurumu, Türkçenin sorunlarına niçin çare bulamıyor? Niçin ağırlığını koyup da MEB’ye, TBMM’ye sözünü dinletemiyor? Niçin kendi gücünü küçümseyip de yasa çıkarılması için çaba harcıyor? Yeni bir yasaya ne gerek var; 2876 Sayılı Yasanın verdiği görevleri yapsa, yetmez mi?

Düşünün bir kez; resmi TDK’nin yanlış kurallarına MEB kendisi uyamazken, okullar, öğretmenler zorlanıyor. Ölçünlü dil ve yazım birliğini bozan, örneğin bileşik sözcükleri çatır çatır ayıran, dil bilincini kaynağında, yani okullarda silen bir TDK ile MEB’nin verdiği zararlar mı daha büyük; tabelalara, basın yayına yansıyan yabancı sözcük kullanma özenticiliği mi? Dil bilinci devlet eliyle köreltilen bir toplum, ne yapsın? Resmi TDK, 1983’ten önce dernek olan TDK’nin yaptıklarını da bozarken, TBMM yasa çıkarsa ne olacak?

Ey gençler! Hanginiz “büyükanne”yi ayrı yazıyorsunuz? “Ayrı yazılan birleşik kelimeler” gibi bilimdışı, gülünç savlarla aklınızı karıştıran bir resmi TDK mi,  Türkçeye sahip çıkıyor? “Devrim”i, “çevrilme, bükülme, katlanma” diye tanımlayan bir resmi TDK mi, Türkçeyi koruyacak?

Bize sorarsanız; ulusal kimliğe sahip çıkacak siyasal iktidarlarla, tabela kirlenmesi, yabancı dille öğretim gibi sorunlar, yasa filan gerekmeden üç baş ayda çözülür!  Ancak resmi TDK’nin dil bilincine, sözdizimine verdiği zararın yıkımı daha büyüktür! Son 25 yılda yaklaşık iki kuşak yetişti ve bunlar bugün aynı sözcükleri ayrı biçimlerde kullanıyor; çoğu da Dil Devrimiyle kanıtlanan Türkçenin gücüne inanmıyor. O tabelaları kim yazıyor sanıyorsunuz? Dil bilinci köreltilenler değil mi, onlar uzaydan mı geldi?

*

Birçok kez söyledik, yazdık: Ülke ne durumdaysa, Türkçe de aynı olumsuzluklarla yüz yüze bugün. Ülke sorunları azalacağına artarken Türkçenin sorunu azalır mı? Bir ülkenin siyasal, ekonomik ve kültürel bağımsızlığı türlü saldırı ve tehlikelerle karşı karşıya kalmışsa, bundan ilk etkilenecek kurum dil değil midir?

Türkçeyle Osmanlıcayı karıştıran, dahası bir tutan, eski dile özlemi her fırsatta yansıtan ve uygulamaya sokan, 80 yıldır yazı ve dilin yenileşmesini içine sindiremeyen iktidarlar ve yandaşı olan sözde bilimciler, sözde aydınlar için “Türkçemize sahip çıkalım” ya da “Türkçesi varken” kampanyalarının anlamı nedir? Görüntüyü kurtarmak; biz de dil için kaygılanıyoruz imgesi yaratmaktır. Salt gösteriş!

TBMM’de arka arkaya komisyonlar kuruluyor; bu komisyonlardan sonuncusuna başkanlık eden kişi TBMM çatısı altında kükrüyor; Harf ve Dil Devrimlerine, bunlara devrim diyenlere ateş püskürüyor. Peh, bu anlayış yasa çıkaracakmış…

Çelişkiye bakınız; daha önce bizim de katıldığımız bir komisyonda, biz Dil Devrimi dedikçe, komisyon üyelerinin kaşları çatılıyor, yüzlerinin bütün damarları oynuyordu. Resmi TDK bu komisyonların sürekli üyesidir ve komisyondaki sözde uzmanları, Atatürk’ün dilde devrimden caydığını kanıtlamaya çalışmaktadır.

Yazık ki toplum, özellikle gençler, bu kurumu Atatürk’ün kurumu sanıyorlar! Ondan sorunlara çözüm getirmesini bekliyorlar!

Çelişkiye bakınız; TBMM’deki komisyonlarda dilde devrime sıcak bakmayan ama TV’lerde Atatürk’ün dilin yenileşmesi için çabalarını anlatan, bir zamanların sözcük yasaklatıcısı resmi TDK, gençlerin topladığı imzalara destek veriyor. Bir başka deyişle “Türkçemize sahip çıkıyor!” Çıkıyor; çünkü bugün üniversitelerin Türk dili ve edebiyatı bölümlerinin hepsi değilse de büyük çoğunluğu, Atatürk’ün başlattığı Dil Devrimine inanmayan “akademisyen”lere bırakılmış durumdadır. Yazık ki 40 yaşın altındaki öğretmenlerimizin çoğuna ve gençlerimize önerilen Türkçe, Türkçe görüntüsüyle sunulan Osmanlıcadır. TBMM’deki komisyonların özlemi de istediği de bu Türkçe görüntüsüyle sunulan Osmanlıcanın canlanmasıdır. İngilizce tabelaya kızan, ama “ziyafet-ül lezzet” gibi bir tabelayı benimseyenlerin Türkçeyi sahipleneceğine inanmak zordur.

Bir kez daha açıklayalım: Türkçenin sorunlarının çözüleceği yer TBMM değildir; Türkçenin sorunlarına çözüm üretecek kişilerin en sonunda milletvekilleri gelir. Katıldığımız komisyonlarda gördük; sonrakileri TBMM’nin bilgisunar sayfasından öğrendik. Komisyon üyelerinin ancak birkaçının dil uzmanı değil Türk dili ve edebiyatına yakın kişiler olması, sorunun burada çözülemeyeceğinin ilk kanıtıdır. Kimi değişik dalların öğretmeni; çoğu “ilahiyatçı” olan bu üyelerin de bu işin “uzmanlık” gerektirdiğini bilmesi gerekmez mi?

Açıkça dile getirmeseler de Harf ve Dil Devrimlerine, Türk Devriminin bütüne önyargılı olan milletvekillerinin, “devrimi travma” olarak niteleyen ve bu nitelemeye tepki vermeyen bir meclisin, yasa çıkararak Türkçeye sahip çıkacağına kesinlikle inanmıyoruz. Çünkü daha önce hazırlanan yasa taslaklarının gerekçelerini gördük; Dil Devrimini yadsıyan anlayışın çıkaracağı yasa, ancak ve ancak iktidarlarla işbirliği içindeki resmi TDK’nin elini güçlendirir. Resmi TDK’nin yıllardır yasa çıkartılması için çabalarının altında yatan da budur! Gerçi yeterli uzmanı ve yönetim kurulu bile olmayan resmi TDK dikensiz gül bahçesi içindedir; ama dahası isteniyor!

Bir hukuk ayıbıyla Atatürk kurumları ele geçirilmiştir; görüyoruz ki yetmiyor!

Daha çoğu bekleniyor; çünkü Türk Devriminin en önemli dayanağı olan Dil Devrimi tümüyle silinmek isteniyor. Türk Devriminin sürekli yara aldığı günümüzde, bu yaraların açılmasında payı olanların Türkçe için yasa çıkarmasının sakıncalarını görmek gerekir!

Öyleyse ne yapacağız? Sorunun yanıtını biliyoruz da burada veremeyiz; çünkü biz derneğiz; doğru ve bilimsel olan yolu gösterir, kanıtlarını sıralarız! Ötesi, Dernekler Yasasına göre “politika” sayılıyor! Biz; bilimciler, aydınlar olarak ayakları yerde eğitim, kültür politikaları üretemeyenleri uyarırız ancak!

Türkçe konusunu, ülkenin öteki siyasal olay ve oluşumlarının dışında tutmanın saflık olduğunu çekinmeden, açıkça söyleriz. Birikim ve deneyimlerimiz bu görüşümüzü doğruluyor çünkü. TBMM’deki, resmi TDK’deki, MEB’deki dilseverlik görüntüleriyle ancak deneyimsiz gençlerin kandırılabileceğini, bu duyarlı gençlerimizden tepki alsak da söyleriz. 25 yıl önce üniversite öğrencisi olan duyarlı gençlerimiz, bugün yaşamın bir noktasından bakarak, dünkü olay ve oluşumları acı acı gülümseyerek anımsıyorlar çünkü.

Sevgili gençler, Türkçe için çabalarınızdan vazgeçmeyin; ama tek yanlı okumadan, tek yanlı dinlemeden, olup bitenleri bireyselleştirmeden, son 25 yıldır ne oyunlar oynandığını da öğrenin olur mu? Bu çapsız eğitim sistemi sürerken, yanlış yönlendirmelere karşın, sizler ülke ve Türkçe için bizim umudumuzsunuz; geleceği sizler omuzlayacaksınız!

Sizlere güveniyoruz; ama Türk Devrimine ve Dil Devrimine önyargılı oluşunu belge ve bilgilerin kanıtladığı anlayışa güvenmiyoruz; Atatürk’ün eliyle kurduğu Türk Dil Kurumu’nu yıkanlara güvenmiyoruz. Olan olmuş, geçen geçmiş gibi sığ bir mantıkla bakarsak neler neler gider elimizden biliyor musunuz?

Tek yanlı okumadan, tek yanlı dinlemeden kendi aklınızı kullanarak yolunuzu siz çizin! Türkçe ve ülke için sizden tek beklentimiz budur!

SEVGİ ÖZEL

 
BAŞYAZI
ÇAĞDAŞ TÜRK DİLİ
Mart 2024 - 433. Sayı
TÜRKÇE SÖZLÜK
YAZIM KILAVUZU
 
     
facebook twitter