AnaSayfa Kuruluş: 22 Nisan 1987
Dil Derneği, Bakanlar Kurulunun 24.07.2002 tarih ve 2002-4812 sayılı kararı ile kamu yararına çalışan dernektir.
 
Sevgi Özel'den...
ÇAĞDAŞ TÜRK DİLİ - Eylül 2019
 

87. DİL BAYRAMI KUTLU OLSUN!

                                                        Sevgi ÖZEL  

26 Eylül 2019 günü 87. Dil Bayramını kutlayacağız. Bu yıl, laik cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün 12 Temmuz 1932’de kurduğu Türk Dil Kurumu’nun da 87. yaşıydı. Öncelikle Harf ve Dil Devrimlerini yaşama geçiren Mustafa Kemal’i ve arkadaşlarını, Türk Dil Kurumu’nun ilk Başkanı Samih Rifat’ı, yönetim kurulu üyeleri Ruşen Eşref Ünaydın’ı, Celal Sahir Erozan’ı, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nu; Dil Devrimine emek veren İbrahim Necmi Dilmenleri, Mehmet Ali Ağakayları, Nurullah Ataçları, Agâh Sırrı Levendleri, Agop Dilâçarları, Ömer Asım Aksoyları, Beşir Göğüşleri ve onlarca devrimciyi saygıyla anıyorum!

Derneğimizin 34 kurucusundan çoğunu yitirdik; arka arkaya Dil Devriminin ödünsüz savaşımlarını da çok sevdikleri yurt toprağına emanet ettik. Onursal Başkanlarımız Prof. Dr. Şerafettin Turan (16 Ekim 2015) ile Prof. Dr. Cevat Geray’ı (23 Temmuz 2018) çok özleyeceğiz. Türkçeye tutkun Emin Özdemir’i (1 Eylül 2017) çok özleyeceğiz.

Ömer Asım Aksoy’u dilci ve devrimci kişiliğiyle yaşatmak, düşünce ve yapıtlarını gelecek kuşaklara aktarmak amacıyla Aksoy Ailesiyle düzenlediğimiz “Dil Derneği Ömer Asım Aksoy Ödülü”nü 1995’ten bu yana her yıl başka bir yazınsal dalda sürdürüyoruz; 87. Dil Bayramında ödülü bir çevirmene sunacağız.

Dil Devriminin ışığında gelişen Türkçeye emek veren, ödünsüz cumhuriyetçi anıt Dilci Ömer Asım Aksoy’u, 26 yıl önce 30 Ekim 1993’te yitirmiştik; saygıyla anıyoruz.

87. Dil Bayramını da yine buruk bir coşkuyla kutluyoruz. Türk Devrimine tepkiler, 1950’den bu yana, özellikle “milliyetçi muhafazakâr” iktidarların ve bu iktidarlara koltuk değneği olmayı kendine yakıştıran sözde aydınların çabasıyla laik cumhuriyetimizi kuranlardan hesap sormaya dönüşmüş, 2000’lere gelindiğinde bütün devrimler ve dilimiz kaygılarımızı çoğaltan derin yaralar almıştır.

Dil Bayramı, ulu önderimiz Mustafa Kemal’in başlattığı Dil Devriminin, devrimi yürütecek olan Türk Dil Kurumu’nun Dolmabahçe Sarayında yaptığı ilk Türk Dili Kurultayının 87. Yıldönümüdür. Ne ki Atatürk’ün kurduğu Türk Dil Kurumu 36 yıldır yok.

1950’den bu yana Atatürk’e ve devrim lere açıkça saldıramayanlar 1960’larda, 70’lerde de Harf ve Dil Devrimlerini ve Dil Devrimini yürüten Türk Dil Kurumu’nu karalama yarışına girmişti. Sonunda Kenan Evren ve arkadaşları Türk Dil Kurumu’nu kapatmayı başardılar. Çoğunuz anımsayacaksınız, Türk Dil Kurumu’nu kapatmayı kafasına koyan Kenan Evren, öz Türkçe denen şeyi anlayamadığı için Türkçe kitaplar okuyamadığını, örneğin Eflatun’un Devlet adlı yapıtının İngilizcesini okuduğunu söylemiş; gülmeceye katkı sağlamıştı. Ancak 36 yıl içinde Evrengillerin ülkeye, Türkçeye verdiği zararı düşünenler epeyce azaldı. Bıkmadan, yorulmadan anımsatacağız!

Evren, yenileşen Türkçeyi hiç anlamadığını söylerken, Atatürk’ün kurduğu Türk Dil Kurumu’nu karalarken, gerçekte Atatürk’ün devrimlerini hiç mi hiç anlayamadığını da kanıtlamış oluyordu. Hazırlattığı bir yasa tasarısıyla Atatürk’ün vasiyetnamesini, 17 Ağustos 1983’te hukukdışı bir yolla çiğnetmiş; Atatürk’ün dernek olarak kurduğu Türk Tarih ve Dil Kurumlarını kapatarak karşıdevrim kapılarını ardına dek açmıştır.

Kenan Evren ve ondan öncekiler, neden en çok Dil Devrimiyle, Türk Dil Kurumu’yla uğraştılar? Harf ve Dil Devrimlerine düşman olanlar, neden bugün basın yayın demeye bin tanık ister yerlerde, medreseleşen üniversitelerde, hatta TBMM çatısı altında bile, bu iki devrim geçmişle bağlarımızı kopardı diye çığlık atıyorlar?

Doğru; Harf ve Dil Devrimleri geçmişle bağımızı koparmıştır; ama hangi geçmişle, hangi bağları koparmıştır? İşte bu sorunun yanıtı yok; çünkü yanıt, dili siyasaya araç yapanların çıkar ilişkilerinde…

Evet; bu iki devrim, yüzyıllarca kendi insanını birey olarak tanımayan, ağzı dili bağlı kullar olarak gören, bireyi dilekçe yazamayacak kadar umarsız bırakan, kendi insanını yobazlara, üfürükçülere teslim eden geçmişle bağları koparmıştır.

Evet; bu iki devrim, daha açık söylersek dil ile din bağını koparmıştır. İşte bu iki devrim üzerinden Mustafa Kemal Atatürk’e saldırıya dönüşen tepkilerin kaynağı budur!

Cumhuriyetle gelen bütün devrimler insanı insana kul eden geçmişteki tüm bağları iyi ki de koparmıştır. Bizler, hepimiz; özellikle kadınlar; her alanda yarışabiliyorsak; düşüncelerimizi saklamadan her kürsüde dimdik durabiliyorsak bunu Türk Devrimine borçluyuz. Geçmişi doğrusuyla yanlışıyla daha iyi anlamayı, irdelemeyi, geçmişin yanlışlarından ders çıkarmayı da Türk Devrimine borçluyuz.

Türk Devrimini geleceğe taşıyacak olan Harf ve Dil Devrimleri, kayıtsız şartsız egemenliğin sahibi olan ulusa, kadın erkek herkese, inanç ve köken ayrılığı gözetmeden yurttaşlık kimliği kazandırmıştır.

Mustafa Kemal’in “tevhidi tedrisat” olarak tarihe geçen eğitim birliği ilkesi, Harf ve Dil Devrimleriyle usun öncülüğündeki bilimsel ve sanatsal değerleri, bilgiyle donatmayı başararak çağdaş ve uygar dünya ile yarışacak yurttaşlar yaratmayı amaçlamıştır.

Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, 1928’de Harf Devrimini yaparak, 1931’de Türk Tarih Kurumu’nu, 1932’de de Türk Dil Kurumu’nu kurarak, görkemli bir kültür devrimine ivme kazandırmıştır. Bu kültür devriminin en kısa tanımı ya da özü, akılcı ve bilimsel olanla aydınlanmadır; siyasal ve kültürel bağımsızlıktır; laik eğitimin öncülüğüdür; birtakım kişi ve kurumların değil halkın egemenliğidir.

Biliyorsunuz; devrim yasaları arasında yer alan Harf Devrimi, yıllardır eleştirilmekte, kendini “milliyetçi muhafazakâr” olarak tanımlayanlar fırsat buldukça yeni abecemizin yetersiz olduğunu dile getirmekte, devrimi yara layacak adımlar atmakta, tepki görünce geri çekilmektedir.

91 yıldır kullanılan abecemiz, Türkiye Türkçesine özgü bir abecedir. Bu abeceyle ses, biçim ve anlam özellikleri birbirine hiç benzemeyen başka dilleri yazıya geçirmek olanaksızdır. Anımsayacaksınız, abecemize harf ekleme önerisi, 8-10 yıl önce AB temsilcilerinden gelmiş, buyruk makamındaki bu öneri dönemin kültür bakanınca olumlu karşılanmış, aynı kültür bakanı Arap abecesinden de harfler almak gerektiğini dillendirmiş, tepki alınca “Yanlış anlaşıldım” demek zorunda kalmıştır. Yanlış anlaşılmakla yanlış yapmak aynı şey değildir. Ancak sözde milliyetçiliğin bu tür oyunlarına onlarca kez tanık olduk.

Yazı ve dile yönelik olan ve bilimsel dayanağı bulunmayan yanlış ve yanlı savların, durup dururken ortaya atılmadığını özellikle belirtmek istiyoruz. Bu kirli oyun, 12 Eylül hukuksuzluğunun Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal’in vasiyetnamesini çiğnemeyi göze alarak TDK’yi kapatmasıyla başlamıştır. Atatürk kurumlarının kapatılması, 12 Eylülcülerin sıradan bir eylemi değildir. Özellikle kurgulanmıştır.

Yıllardır devrim karşıtlığı, öncelikle yazı ve dilde düğümleniyor. Türkçe konuşanlar da Türkçeden başka dilleri konuşan ikidilli yurttaşlar da kandırılıyor. Cumhuriyetin eğitim birliği ilkesi 12 Eylülden önce bozulmuş; eğitim kurumları ve kuralları, ulusal ve evrensel değerlerden hızla uzaklaştırılmış; eğitimde dinsel ve ırksal öğeler baskın kılınırken bir yandan da yabancı dille öğretimle dilde başlayan yabancılaşma yaşamın bütün alanlarını sarmıştır.

Eğitim kurumlarımız, ürünlerimiz, işyerlerimiz, evlerimiz, kısacası kentlerden köylere dek bütün ülkemiz İngilizceyle birlikte Arapçanın işgali altındadır. Bugün Türkçeden başka dillerin yasaklı olduğunu, bu dilleri konuşanların kimlik bunalımı yaşadığını, zulüm gördüğünü söyleyenler ikiyüzlü davranmaktadır. Demokrasi, laiklikle sorunu olmayan bütün ülkelerde ortak (ya da resmi) dil kullanılmaktadır. Okullarının neredeyse hepsinde yabancı dille öğretim yapılan, bütün okulları imam hatipleştirilip dinselleştirilen bir ülkenin siyasal ve kültürel bağımsızlığı tehdit altında değil midir? 12 Eylül kafası Kürtçe konuşana baskı yaparken “olanak, olasılık, yanıt” diyeni de süründürmedi mi? Atatürk’ün eliyle yazdığı vasiyetnamesini çiğnemedi mi? 1987’de Dil Devrimini sürdürmek için kurulan Dil Derneği’nin kurulması yasak derneklerden sayılıp yıllarca yargılanması baskı değil miydi?

Biz bu oyunları 96 yıl önce bozmuştuk; yayılmacı işini biliyor; Kurtuluş Savaşından önce de yurdun her köşesini, doğu batı illerimizi kendi dilleriyle eğitim yapan yabancı okulları sarmıştı; şu gerçeği anlayayım artık: Yayılmacıyla içerdeki işbirlikçisi, her açıdan varsıl olan bu coğrafyada yaşayanların hiçbirini sevmiyor. Bu gerçeğin üstünü kapatanlar da tıpkı 96 yıl önce bağımsızlık savaşını engellemeye çalışanlar gibi yine sözde aydınlar… Bugün sözde aydınların kullandığı dile bakarak anlıyoruz ki ülkemiz yeniden aydın aymazlığıyla karşı karşıyadır.

Karacaoğlanların, Pir Sultanların, Oktay Rifatların, Nâzımların, Dağlarcaların, onlarca sanatçının, bilimcinin kaleminden süzülüp gelen Türkçenin, bu denli kirletildiğine hiçbir dönemde tanık olmadık. Kimileri de Yazı ve Dil Devrimlerine saldırırken devrimle gelen sözcüklere sarıldıklarını görmeyecek kadar kendinden geçmiş durumdadır.

Her şeye karşın bu güzel yurdun doğası, tarihi ve gerçek aydınları direniyor; ama ürünleri, işyerleri, okulları da yabancılaştırılarak birer birer bizden uzaklaştırılıyor. Acımasızca yürütülen bu yabancılaştırma eylemi, inancı ve kökeni ne olursa olsun, bütün yurttaşlar için çok acı, yıkıcı sonuçlar doğurabilir.

Bizler, Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün yurttaşları eğitim, sağlık ve hukuk başta olmak üzere, yaşamın bütün alanlarında ortak dille eğitim alarak anlaşmak zorundayız. Ortak dil ulusal birlik için olmazsa olmaz bağımızdır. Bu yurttaşlık bağı bizi daha barışçı, daha yurtsever, daha üretken kılacak; Mustafa Kemal’in “Yurtta barış, dünyada barış” ülküsü, aydın aymazlığının, yayılmacının yolunu kesecektir.

Bizler, 80’li yıllarda Türkçe sözcükler yasaklanırken, siyasetçiler Türkçe dışındaki dillere ilişkin olarak bilimdışı, yanlış açıklamalar yaparken bilimsel akılla tepki verdik. Türk Devrimiyle edindiğimiz deneyimle ortak dil Türkçe dışındaki bütün dillere her zaman saygılı olduk; olmayı da sürdüreceğiz!

İşte o zaman bu coğrafyada konuşulan dillerle söylenen bütün türküler, ortak sevincin, ortak üzüntünün yansıması olacaktır. Anımsayalım; tarihin her döneminde türküleri yakanlar, yasaları yapanlardan daha güçlü olmuştur; ama türküleri yakanlar da kendi gücüne güvenmeli, güneşe göre yol ve yön değiştiren sözde aydının; bilgi yoksunu, devrim karşıtı siyasetçinin; pusudaki yayılmacının oyununa gelmemelidir!

2019 Türkiyesinde aklın ipini koparak kara siyasa, yalnız Türk Devrimini değil; dağlarımızı, göllerimizi, ovalarımızı, ağaçlarımızı, tarlalarımızı, anıtlarımızı da çıkar ilişkileriyle delik deşik etmektedir. Bir gün mutlaka Atatürkçü düşüncenin ve Türk Devriminin gücü, başımızdaki kara bulutları dağıtacak, Dil Bayramını bütün ülke coşkuyla kutlayacağız! Bir gün mutlaka dağlarımız, göllerimiz de özgürleşecek!

87. Dil Bayramımız kutlu olsun!

* * *

Değerli okurlarımız, 87. Dil Bayramı Ankara’da Çankaya Belediyesinin; İzmir ve Bursa ilçelerinde yine CHP’li belediyelerin katkısıyla kutlanacak. Bütün yurtseverler, hepiniz çağrılısınız. Ankara’daki törende cumhuriyetle hesaplaşanların sürekli saldırdığı Lozan Barış Antlaşmasının önderi İsmet İnönü’ye gönül borcumuzla İnönü Vakfı’na; gençlerin, özellikle kızların eğitimine emek veren Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Merkezi ile Çağdaş Eğitim Kooperatifine 87. Dil Bayramı Onur Ödülü sunacağız. Yine aynı törende düşünceleri ve yapıtlarıyla çocuklarımıza Türkçenin müziğini dinleten değerli üyemiz Yazar Aytül Akal’a; Hasan Oğlan Yüksek Köy Enstitüsünün önemini ve ruhunu bugün de diri tutan değerli üyemiz Öğretmen Ali Kınacı’ya; 2019’daki yerel seçimlerle kendisine, ailesine ve partisine savaş açılmasına karşın barışçıl dilden vazgeçmeyen değerli üyemiz İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na 87. Dil Bayramı Onur Ödülü sunacağız.

87. Dil Bayramımız kutlu olsun!

 

 
BAŞYAZI
ÇAĞDAŞ TÜRK DİLİ
Mart 2024 - 433. Sayı
TÜRKÇE SÖZLÜK
YAZIM KILAVUZU
 
     
facebook twitter