AnaSayfa Kuruluş: 22 Nisan 1987
Dil Derneği, Bakanlar Kurulunun 24.07.2002 tarih ve 2002-4812 sayılı kararı ile kamu yararına çalışan dernektir.
 
Yayın Yönetmeninden
 
ÇAĞDAŞ TÜRK DİLİ - Nisan 2021 
       

YAZINSAL BELLEĞİN IŞIĞINDA

                       Ertuğrul Özüaydın
 

Bir toplumun yapısı, kültürü, yaşayışı ile yazınsal çalışmaları arasında sıkı bir bağ vardır. Romanların, öykülerin, şiirlerin ve bütün yazınsal çalışmaların bu yönde insana ilişkinliğiyle doğrudan bağıntısı açıktır aynı zamanda duyuş ve düşünüşü gerçekleştiren bilinçli ve yararlı üretimlerdir. Geçmişten günümüze değin yazınsal metinlerin bu anlamda toplumsal ilişkilerin izinde gelişmesi doğaldır.

Yazının tarihsel gelişim sürecine baktığımızda önce, sözlü ürünleri görürüz. Dilden dile, kuşaktan kuşağa bir kültürün belirleyici izlerini sözle var etmişiz. Gönül ve emek verilen kimi sözlü ürünler masal, ağıt, türkü ötekilerden ayrılıp sonraya kaldı. Kimileri günümüze dek ulaştı. Çağının yaşamını ele alan, insanların birbirleriyle ve doğayla kurdukları ilişkilerden doğan, sözlü edebiyatımızın belleğini oluşturan bu ürünler, ilk ürünlerdir. Toplumu yansıtan ilişkilerin bütününe baktığımızda o günlerden bugünlere dek süren kimi alışkanlıkların ve geleneğin izlerini bulabiliriz. Aynı biçimde yazınsal çalışmalara bakacak olursak yeni yapılar oluşturma yolunda yeni adımları deneyen yazar çizerlerimizin ürünlerinde eskinin soluğunu duyumsayabiliriz. Zamanın bize öğrettikleriyle zamanı daha ileriye taşımayı başarıyoruz. Sanatçı, çalışmalarında bütün öğeleri, bütün zamanları birbirine bağlayarak üretimlerini ortaya koyar.

Her yaratı kendinden öncekilerle ve şimdisiyle birbirini tamamlayarak, pekiştirerek var olmayı başaracaktır. Bu yaklaşım doğrultusunda bir sanat ürünü yalnızca kendisi değildir. Bir metinsel yaratı bulunduğu yerden daha sonrasına açılırken önceki metinlerin sınırları içinde gezinmeyi unutmaz ve sonrasına yol aradığının farkındadır. Yazınsal serüvenimiz her aşamada ortaya çıkardığı yapıt ve yaratılarla aynı zamanda sonraki çalışmaların birikimine dönüşmüştür. Bütün ulusların böylesi birikimleriyle dünya yazınının birikimi oluşmuştur.

Bu birikim tek bir türün elinde toplanmış değildir. Roman, öykü, şiir ve bunlarla birlikte her türden dilsel yaratıların ayrı ayrı yaratı güçleri ve etki alanları bulunur. Ortak amaçla ve bakış açısıyla birbirlerine bağlı değer kazanırlar. Birbirlerinden ayırt edilebilmeleri kolay olduğu kadar birbirleriyle aralarındaki bağlılığın ne kadar önemli olduğu da açıktır. Birbirleriyle var olan ve gittikçe boyutlanan düşünce ve duygu evrenimizin gelişmesi yolunda her biri kendi varlığını kanıtlayacak yetkinliğe, birikime kavuşmuş türlerdir ve aralarındaki akrabalık soylu geçmişlerine dayanır.

Bütün bu türlerin içinde gelişim sürecini belirleyen en eski ve en önemli türünşiir olduğunu söylemezsek şiire haksızlık etmiş oluruz. Geriye daha geriye bakarsak ilk yazın ürünleri olan ağıtlar, türküler, destanlar, masallar, söylenceler hepsi şiirsel bir yapı taşır. Bütün bunlar ölçülü, uyumlu, şiire özgü seslerle dile getirilmiştir. O günlerin söz değerleri, şiirin dokusu, söyleyiş biçimi işlenip geliştirilerek sonraki çağların şiirinin önünü açmıştır. Şiire özgü koşullar, yasalar ilk yönelimden bugüne değin yaratılan birikimden yararlanarak biçimlenmiştir. Sürekli değişim ve dönüşüm şiirin gereksindiği temel yapısal özelliğidir. Bu devinimi ve oluşumu sağlayacak birikim şiirin yüzyıllar içinde yarattığı şiirsel belleğidir. Sonuçta belleğinizin donanımı yazdıklarınızın evrenini gösterir. Şiiri, şiirsel bellekten yoksun düşünemeyiz. Zamanın belleğini günümüze değin izleyen şiirimiz, çağına uygun yeni biçim denemelerini uygularken işte bu birikimin gerekliliğini yadsıyarak yapamazdı. Bunu tamamıyla geleneğe bağlamak da çelişkili bir bağımlılık yaratır ki buna doğallıkla karşı durabilir. Şiir geleneksiz, gelenekse şiirsiz olmaz. Şiire geleneğin yapısından doğan değerdir diyemeyiz ama geleneğin içinden geçip geldiğini de yadsımamalıyız.

Şiirin süreçsel önemliliği öteki türlerin önemsiz olduğu anlamına gelmez. Yazınsal çabaların tümüyle gelişmiş bugünkü durumu bir sanatlaşma olgusu sayılabilir. Geldiğimiz duruma erişmenin önceki çalışmaların açtığı yoldan ve birikimden uzun ve yorucu sürecini açıklama ve anlatma görevini sanatçılar üstlenmiştir. Toplumsal aşamaya ve kültürel gelişmeye yön veren sanatsal çabalarda izlekler, düşünüş ve duyuş anlayışı bir yüzyıl öncesine göre değişiklikler gösterir. Yazarı çizeri çağının gerçekliğine ve düzenine göre davranacaktır. Her türlü sanat, tarihi boyunca üretim olarak kendine yeni alanlar yaratarak yeni gelişmelerin önünü açacaktır, bunu yapabilmek için yazınsal bellekten yararlanır. Tersine durumsa bir döneme sıkışıp kalmaktan söz edilebilir ki bu diyalektik gerçekliğe aykırıdır.

Yazınsal belleğimizi yansıtan bütün bu yaratımlar kendi çevresinden uzak düşünülemez. Çevresindeki insanlardan, içinde bulunduğu kültürden bir şeyler alır. Onlarla doğrudan bir ilişki ve iletişim içindedir. Sanatçının yaratımını bu anlamda kendi duygu ve düşünüşün ürünü sayabiliriz ama toplumsal çevrenin ve belleğin etkisi altında kalabileceğini ayrıca gözönünde bulundurmak gerekir. Belki nerede nasıl bir etkileşim içinde bulunduğunu kesin çizgilerle belirlemek güç ama birbirinden kopuk değildir. Yani toplumsal belleğimiz sanatçının yapıt ve yaratılarında bir anlamda öz ve biçime dönüşür.

Sanat tarihinin önemli dönemlerden birinin içinde bulunduğumuzu bilmekteyiz. Toplumun köklü geleneklerini ve eğilimlerini yönlendiren, değiştiren dijital çağ (sayısal) kültürel yaşamımızı yeniden yapılandırmak yolunda yeni özellikler ortaya koymaktadır. Her geçen yıl altyapısını oluşturmak yolunda hızlı yükselişiyle aynı zamanda sanatın yeni gerçekliğine biçim vermeyi üstleniyordu. Sanal etkinlikler, sanal dergiler, sanal sergiler gelişen yeni dönemin görüşleri ve yaratıcı güçlerinin etkisini duyumsatıyordu. Örneğin basılı dergilerin yerini alma yolunda sanal dergiler çağının gerektirdiği uyumlu adımları atmayı deniyor.

Çağımızın sanatçısı sanal dünyanın böylesi ilerlediği yerde yeni görevler edinmeliydi. İçinde yaşadığımız yeni durumun etkisini çelişkileri ve eğilimleri ortaya çıktıkça onlar düzenin yapısına göre tutum geliştirecektir. Henüz başlangıcında bulunduğumuz durumun ilişkileri, düşünceleri, çelişkileri onların duyarlılıkları, birikimiyle anlam kazanabilir. İçinden geçtiğimiz zaman bilgiye, birikime yani bütün bunların toplandığı belleğe gereksinim duyar. Bütün bunların bir buluta yüklenerek dijital (sayısal) belleğin oluşturulmuş olması ne kadar yeterlidir? Gerçek verimliliği, sanatsal yaratımın içeriğinde buluruz. Çağını yaratan, bilim ve sanat çağını bütün boyutlarıyla değerlendirecek ve daha ileriye taşımasını bilecektir.

 

 
BAŞYAZI
ÇAĞDAŞ TÜRK DİLİ
Mart 2024 - 433. Sayı
TÜRKÇE SÖZLÜK
YAZIM KILAVUZU
 
     
facebook twitter