AnaSayfa Kuruluş: 22 Nisan 1987
Dil Derneği, Bakanlar Kurulunun 24.07.2002 tarih ve 2002-4812 sayılı kararı ile kamu yararına çalışan dernektir.
 
Yayın Yönetmeninden
 
ÇAĞDAŞ TÜRK DİLİ - Kasım 2021 
       

ERİŞİLMEZ HIZIN KOŞUCULARI

                       Ertuğrul Özüaydın
 

Aldığımız sonuçla yetinmeyiz. İlk noktadan ikinci noktaya, ikinci noktadan üçüncüye, üçüncüden sonrakine doğru yaşananları yaşanacaklara ekleye ekleye daha ileriye yol alırız. Eylemlerimizin farklı zaman ve düzlemde iç içeliği bir düşünceden ötekine geçişin gerekliliğini içerir. İlk çıkış noktasından vardığımız durum süreç anlamında bir sonraya yön verecektir. Ardışık birçok eylem ve edimlerimizin bizi getirdiği o yer, o zaman bakımından değerlidir ama orası da gelinen bir noktadan başka bir şey değildir. Geldiğimiz yer ayrı bir konumdur, görüntü ayrı bir biçimdir. Burası aynı zamanda hem elde edilen sonuç hem de yeni başlangıç noktamız sayılır. Orası öyle bir yer olabilir ki sözünü ettiğimiz başlangıç noktası unutulur. Ayrıca kişinin orada bulunması kendi açısından bir başka anlam kazanır. Öncesinin daha öncesi bulunduğu gibi sonrasının daha sonrası da yaşanacaktır. Her şey zamanında, her şey zamanına göre…

Yaşanan süreç kimi benzerliklerin ve ayrılıkların kaynaşmasıyla kendi içinde bir yol tutturmuştur ki buna tamamıyla düzenlidir ya da düzensizdir diyemeyiz. Kendi tutum ve davranışlarımızın bir biçimde izlediğimiz yolu biçimlendirmesine tanık oluruz. Bir başka deyişle her şey bizimle başlar bizimle biter. Eylemlerimizin her biri kendi aralarında kurduğu bağla sözü edilen kendi düzenini kuruyordur. İşte hepimizin başından geçen ve tanık olduğu olaylar yarattığı düzenin bütünüdür. Yaşam dediğimiz süreç de budur. İnsanın iç dünyasının yardımıyla dış dünyasını biçimlendirme uğraşısı…

Çağımız insanı başarmak için adımlarını ereğine uydurmaya çabalar. Yapılması gerekeni bilerek yapılacaklara girişir. Göreceği her iş, atacağı her adım amacına doğru bir öncekini izleyecektir. Yazgısını elinde tutmak ister. Kendini olayların akışına bırakıp oradan oraya sürüklenerek ereğinden uzaklaşmayı kimse istemez. Karşılık olarak beklentisi başarı ve mutluluktur. Bunu bilerek karşılaşacağı her türlü acıyı, yıkımı göğüslemenin bilincine varmıştır. Hemen her gün her yerde bu anlamda bizim gibi düşünen, gölgeleri gölgelerine karışıp arkadaş olmuş birçok insanla iletişim içindeyizdir.

Başarı için gereken en önemli özellik çalışmaktır. Yaygın görüşse başkalarından daha başarılı olan birisi toplumda daha başka bir yer edinecektir. Bunun için daha çok çalışarak herkesçe kabul görecek bir unvan sahibi olmak ister. Başarmak için giriştiği yarışta onu sonuca götürecek bütün yolları deneyecektir. Öyle ki nerede duracağını bilmeden sürdürür yarışını. Kendi mutluluk ve özlemleri bir köşede unutulup kalmıştır. Zamanla yarışır. Bireyin başarı umudu yerine getirilmesi gerekenin sonuçlandırılmasıyla olanaklıdır. İşte bununla gelen sorumluluk duygusunun yaratacağı kaygıdır onu içine çekip alan. Başarılı bir sonuca ulaşacağına inanan kişi inancı yönünde olabildiğince hızlı yol almaya çalışır.

Amacımız nedeniyle daha ileriye daha hızlı gitmeye çalışırken, dur durak bilmeyiz, adımlarımızı sıklaştırırız. Bizi bu duruma getiren şey yapılması için bizi bekleyen onca şeye yetişmek ivecenliğidir. Saatleri kuralım artık! On saniye on beş saniye bekleyemeyiz. “Erken kalkan yol alır, er evlenen döl alır” atasözümüz boşuna mıdır? (Sözün eril yanını tartışmak başka bir konu). Yaşamın daha önünde koşmaksa kişide yaşamsal dengelerin uyumsuzluğunu yaratabilir ama biz durmayız. Planların yaşama geçirilmesi için oraya bir an evvel yetişilmesi gerekiyormuşçasına işleri çabuklaştırırız.

İşte birey geç kalmak korkusuyla çarşı pazarda, okulda işte, evde sokakta başlattığı koşusunu hiç bırakamaz. Her zaman ulaştığımız noktadan biraz daha ötesi vardır. Oraya ulaşmak için bir hıza erişmek gerekir. Toplum birey ilişkileri bu anlamda bir hız dünyası yaratmıştır. Her türlü süreç yakaladığı hızla varlığını sürdürür. Tuttuğu yolu ayrı ayrı olan kalabalıklarda kimin çaldığı belli olmayan zilin sesiyle başlamıştır koşumuz.

Tam burada Gülten Akın'ın deyişi kendimizi nasıl bir hıza kaptırdığımızı ne de güzel anlatır.

“Ah, kimselerin vakti yok

durup ince şeyleri anlamaya”

Herkes kendinden sonraya koşar adım giderken mutluluğun hızla gerçekleşeceğine inanır. Gittiğimiz yolda yavaşlamayı bir eylemden ötekine doğru uzanan bağların zayıflaması olarak görürüz. Hız bizim hızımız. Yarışı bırakamayız. Kim kiminle koşuyor bilemem ama yaşantımızı sonsuz hıza bağladığımız açıktır. Bu bir boyun eğiş gibi ve böylesi bir koşu yalnızca hızı haklı çıkarır. Peki, böylesi bir hızın yaşantımızı düzenlemesine izin vermeli miyiz? İşte geldiğimiz noktada ayrıca şu soruyu sormadan edemiyorum. Benim yaşamak için gereksinim duyduğum hız, şu sürdürdüğüm hız mıdır?

Çoğumuzun bir hız merakı olduğunu sanmam, sürekli olarak bir yerlere, bir şeylere yetişme kaygısıydı bizi buralara sürükleyen. Günleri, olayları kovalarken düşlediğimiz şey hız değildi. Hız, düşlediğimiz şeylere ulaşmak için tutulduğumuz çağımız hastalığı gibiydi. Buysa bir bakıma dünyaya ayak uydurmak düşüncesiyle özdeşleşmişti.

Sonunda durum öyle bir yere gelir ki hız çalışma düzenimizi belirlediği gibi sosyal yaşantımızı da biçimler. İçinde bulunduğumuz durumlarda hız bizi harekete geçirir. Yaşamla yarışırken hızın tutsağı olmak, birçok sorunu da beraberinde getirecektir. Hızına erişemediğimiz olaylar yaşamsal çatışmaların nedeni olacaktır.

İçinden geçip gittiğimiz şu ömrün sakin, dingin bir havası olsun isterim. İşte bu yüzden dağları, nehirleri, ormanları, denizleri severim. Ağacın, çiçeğin, böceğin çevresine uyumlu hızına hayranım. Orada zamanla yarışmak yoktur. Tam tersine yaşamsal devinim ve arayış içindeki doğal ortamın uyumlu bir dinginliğinden söz edilebilir.

 

 
BAŞYAZI
ÇAĞDAŞ TÜRK DİLİ
Nisan 2024 - 434. Sayı
TÜRKÇE SÖZLÜK
YAZIM KILAVUZU
 
     
facebook twitter