AnaSayfa Kuruluş: 22 Nisan 1987
Dil Derneği, Bakanlar Kurulunun 24.07.2002 tarih ve 2002-4812 sayılı kararı ile kamu yararına çalışan dernektir.
 
Dil Kirliliği - 2006 Yılının İletileri

Dilseverlerin 2006 yılı boyunca Dil Derneği'ne ilettikleri görüşler aşağıda tarih sırasında (en yakın tarihliden başlayarak geriye doğru) yayımlanmaktadır.


Aralık 2006

Turgut Tuncay, İstanbul, 29.12.2006
Yapı Kredi Bankası'nın Koç Bank ile birleşme işlemi esnasında Müşteri Numaraları değiştirilmeye başlandı. Bu değiştirme esnasında müşterilere Türkçe harflerin yanı sıra ara sıra içerisinde alfabemizde bulunmayan harflerinde bulunduğu müşteri numaraları verilmeye başlandı.Yapı Kredi Bankasının "Şikayet ve Görüşler"e ilişkin elektronik ileti adresine gönderdiğim bahse konu durumu belirten ve görüşlerimin de içerisinde bulunduğu söz konusu iletide, Türk vatandaşlarının Türkçemizde olmayan harfleri bilmek durumunda olmadığı ve bunun yanı sıra bu durumun karışıklıklara bile yol açabileceğini belirttim. Noterlerde bile okuryazarlık doğal olarak Türkçe kelimeler vasıtası ile tespit edilmekte iken Türkiye'nin en saygın ve Türkçe ismi ile halen ayakta bulunan saygın bir bankasının yaptığı nasıl bir iştir inanın anlamakta güçlük çekiyorum. Türkçe eğitim görmüş bir Türk vatandaşı kendisine verilen "q,w" harflerini öğrenmek durumunda mı? Mesela bilgisunar üzerinden işlem yapan bir vatandaşımız, bu harfleri bilmemesi ve bankanın kendine otomatik olarak vermiş olduğu yabancı harfler bulunan müşteri numarası sebebi ile yaptığı istençdışı hatadan sorumlumu olur mu? Umarım Yapı Kredi gibi saygın bir kuruluş bu noktayı gözden geçirmiştir veya gözden geçirecektir.

Kasım 2006

Mine Çıkrıkçı, İstanbul, 28.11.2006
Skylife dergisinde dikkatimi çeken bir duyuruyu sizinle paylaşmak ve kurumsal kimliği olan büyük kuruluşların bile Türk dilini nasıl harcadıklarını bir kez daha ortaya çıkartmak istedim. Oyak Çimento'nun reklam duyurusunda "Hızlı, İNNOVATİV, Teknolojik, Güvenli" şeklinde bir başlık var. Teknoloji, televizyon...vb. kelimeler artık iyice dilimize yerleşti, değiştirmemiz pek mümkün değil; ancak yeni kullanılan kelimelere isyan etmemek de elde değil. İnnovativ kelimesinin ne olduğu belli değil, sanki anadili Türkçe olmayan bir kişinin reklam yazarlığı gibi, kurumun dikkatini çekmemesi de enteresan. Konuyu dikkatinize sunar, iyi çalışmalar dilerim.

Uğur Altunay, İzmir, 13.11.2006
Baş harfler alınarak yapılan kısaltmalarda K harfi geçiyorsa, çoğu kez diğer ünsüzlerden ayrı olarak "ke" biçiminde sesletildiğini görüyoruz. Sözgelimi, TDK kısaltmasından "T" ve "D" ünsüzleri "e" getirilerek sesletilirken, "K" de bir ünsüz olmasına karşın nedense "a" ile sesletiliyor. Yanlışı yapanlardan bir bölümünün savunusu, harflerin ses karşılıklarının göz önünde bulundurulması gerektiği yolundadır. Sonrasında gelen "a" ya da "e" ile harfin ses karşılığı belirtilmiş olmaz. "A" ve "e" ünlü harflerdir ve herhangi bir ünsüzle birlikte kullanıldığında ünsüzün ne harf ne de ses karşılığı değişmiş olur. Ünsüzden sonra "e" getirilmesi, ünsüzün tek başına sesletilememesindendir. Kaldı ki harfler adlandırılırken ses karşılıkları önemli olsaydı ve sonrasında "e" ya da "a" kullanılması gerçekten bir ayrım yaratıyor olsaydı, ünsüzlerin değişik kısaltmalarda değişik adlara sahip olmaları gerekirdi. Sözgelimi, içinde "B" geçen kısaltmalarda "B"yi, neyin kısaltması olduğuna bağlı olarak, başka deyişle, baş harfi olduğu sözcükteki ünlülerin ince ya da kalın oluşuna bağlı olarak, kimi kez "be" kimi kez "ba" biçiminde adlandırırdık. Oysa "B"yi kısaltmalarda hep "be" olarak adlandırıyoruz. Belirtilen türdeki kısaltmalarda, harflerin ses karşılıkları değil, adları önemlidir. Ünsüz harfler adlandırılırken de "ğ" dışındakilerin "e" ile adlandırılması gerekir. Ayrıca, "K"yi "ka" diye adlandırma yanlışını yapıp da bunun ses karşılığından söz edenler, nedense ince olduğu durumlarda bile onu "ke" diye adlandırmıyorlar. Baş harfi olduğu sözcüğün ünlüleri kalın da olsa ince de olsa, hep "ka" diye adlandırıyorlar.

Mehmet İmren, Kayseri, 7.11.2006
Milli Eğitim Bakanı, Cumhuriyetin kuruluşunun 83. yıldönümünde bakanlığın internet sitesinde de yayımlanan şu sözleri sarf etmiş: "Bazıları çıkmış Cumhuriyetin altını oyanlar var demiş. Bu halk, bu millet onu söyleyenleri oyar." Alenen küfür ya da argo olan bu sözleri bir Milli Eğitim Bakanı söylemiş!..

Demet İpek, İzmir, 4.11.2006
Bizi biz yapan,kültür taşıyıcısı dilimizi doğru kullanmak en başta eğitim kurumlarının, sonra da basın yayın organlarımızın görevi olmalı. Özellikle bu konuda hassasiyet göstermesi gereken devletin resmi yayın organı TRT'nin yeni yarışma programı yarı Japonca yarı Türkçe isimli "Soru Doku", sanırım devlet katmanlarında dilimize ve kimliğimize ne kadar önem verildiğini en güzel biçimde ortaya koyuyor(!)TRT gibi köklü bir yayın organının kimlerin ellerinde olduğunu ve hangi amaçlar için kullanıldığını görmek; ama bir şey yapamamak beni ayrıca üzüyor.

Ekim 2006

Aydın Özkaya, 31.10.2006
Aydın Özkaya
bir dilsever. "Youfka" şirketine ilettiği tepkisini derneğimizle paylaştı. Özkaya'nın şirket yetkililerine gönderdiği ve bize de 31.10.2006'da yönlendirdiği yazıyı aşağıda -olduğu gibi- yayımlıyoruz.

Youfka şirketinin yetkililerinin dikkatine: 
Sanırım, adınızla gurur duyuyorsunuzdur. Ne müthiş bir buluş diye...

Oysa inanın utanmalısınız. Çünkü ben, "bir insan kendi kültürüne bu denli nasıl yabancılaşabilmiş" diye utanıyorum sizden ve sizin gibilerinin aramızda bulunmasından.
Yoksa, kendinizden değil, ama dilinizden mi utanıyorsunuz? Yoksa, Türkçe mi bilmiyor musunuz? Yoksa, ana diliniz başka bir dil de, Türkçe'yi, Türkçe yazmayı yeni mi öğrendiniz?
Yoksa, keşke Türkçe hiç bilmeyip, yabancı bir dil mi konuşup, yazsaydınız?
"Türkçe'yi doğru ve güzel kullanırsanız, insanlar sizi daha kolay ve tam olarak anlayacaktır." 
"Lütfen, yabancı sözcüklerin, dilimizi istila etmesine aracı olmayın; olanları uyarın!"

Bu hatayı sizin de görüp, şirketinizin adını en kısa zamanda düzelteceğinizi umuyorum.
Saygılar.
Aydın ÖZKAYA

Serhat Uludağ, İstanbul, 18.10.2006
Sayın Türkçeseverler,
Türkçeseverler diyorum çünkü binlerce yıllık zengin geçmişi ve kültürümüzün en önemli öğesi olan dilimizi küçük (ve geçersiz) hesaplarla bozanlar ne yazık ki kol geziyor. Ancak diline sahip çıkanlar son 10-15 yılda hızlanan yozlaşmaya karşı tepkilerini gösteriyorlar artık. Bu bilinçle bu konuda hassasiyet gösteren her bireyin günlük hayatı içinde zamanının bir kısmını anlık tepkiler için ayırması çok yararlı olacaktır. Gördükleri yanlışlara anlık tepkiler vererek, işyeri sahiplerine kullandıkları yabancı sözcüklerin aslında onlara yarar değil zarar getirebileceğini ve bundan da önemlisi dilimizin bir dünya dili olması özelliğini aşındırmaya yarayacağını anlatmak gerekiyor. Bu tarz bir yozlaşmaya en canlı örnek son zamanlarda ticarete dökülmüş olan sağlık sektöründeki "Hospital"ler! Ümraniye'de "Hisar Intercontinental Hospital", "Pendik Hospital" ve uzun zamandan beri hizmet veren "International Hospital". Bir düşünmek lazım: Hangi medeni ülkede o ülkenin dilinden başka bir dilde hitap edilen bir sağlık merkezi açabilirsiniz? Almanya'da "... Hastanesi" açabilir misiniz? İngiltere'de "... Krankenhaus" açabilir misiniz? Buna devletler izin vermezler. Ancak bizdeki başıboşluk bizi bir "Muz Cumhuriyeti" gibi göstermektedir. Yaşamsal bir önemi olan sağlık kuruluşlarına isteyen istediği ticari ünvanı verebilmektedir. Bu koca bir ayıptır. Ve hemen düzeltilmesi gerekmektedir. Böyle bir düzelme, emin olabilirsiniz ki, toplum tarafından da olumlu karşılanacaktır. Aksi doğru olsa "Dünya Göz Hastanesi", "Acıbadem Hastanesi" vb. kurumların isimleri Türkçe olmazdı! Çevremdeki bazı insanlardan gördüğüm kadarı ile "Hospital"in farklı bir hizmet veren, farklı bir sınıfta bir sağlık kurumu olduğu izlenimi yerleşmeye başlamıştır! Bu konuda derneğinizin ilgili bakanlıklara baskı kurmak amacı ile kamuoyu destek çalışmaları yapması veya yapılmasına öncü olması çok yararlı olacaktır diye düşünüyorum. Saygılarımla.

Eylül 2006

Damla Bektaş, Burdur, 30.9.2006
Yabancı sözcükler dilimize öyle yerleşti ki artık Türkçe karşılıklarını unutur olduk. Herhangi bir turisti caddelerimizde gezdirsek, gezdiği caddelerin Türkiye'ye ait olduğunu fark edemez?!

Bülent Koruk, Erzurum, 16.9.2006
Sayın Dil Derneği, öncelikle Dil Bayramınızı kutlarım. Dil ile ilgili çalışmalarınızı çok sevindirici buluyorum. Cemal Mıhçıoğlu'nun Türk Hekimlik Dili Sözlüğünde "hava" sözcüğünün Türkçesinin "kalık" olduğu açıklanmış (sayfa 28); "hava"ya karşılık "kalık" önerilebilir. Yeni çıkacak sözlüklerde "kalık"a yer verilebilir düşüncesindeyim. Saygılarımla.

Ağustos 2006

Aytekin Keskin, Mersin, 28.8.2006
DİL KİRLENMEZ, KİRLETİLİR! Yaşadığımız dünyada hangi birlik kurulursa kurulsun, ulusal düşünme alışkanlığı yok edilemez. Dünyadaki çoğu sorunun giderilmesi için ulusların ortak aklı aramaları, birlikte davranmaları ve birlik oluşturmaları çok anlamlıdır. Sorun çözme sürecine Türkiye’den katılan birisi, Anadolu topraklarında oluşan birlikte yaşama kültürünün yaratıcı özünden yararlanacaktır; yararlandığında da katkı sunabilecektir. Bu sürecin benim açımdan işleyebilmesi için düşünce dizgemin besleyicisi Türkçeden yararlanırım. Diğer bütün belirleyenler Türkçenin yerine herhangi bir başka dilin daha işlevsel olduğunu dayatsalar da bu sürece ancak dilimle (anadilim değil; ulusal dilimle) katkı yapabileceğimi düşünürüm. Bu düşünceyi sürdürme kararlılığım, dille kurduğum ilişkiyi de belirleyecektir.

Yaşadığımız çevredeki, kentteki veya sokaktaki reklam tahtaları sadece söz konusu satıcının dilsel tercihinin göstergesi sayılabilir. Dil kullanımı bireyin tercihidir; bu tercihin de bir dizi belirleyeni vardır. Dilbilim içinde ‘toplumdilbilim’ diye adlandırılan, kendine özgü bir araştırma yöntemi olan özgün bir bilim alanı, söz konusu dil kullanımını inceler ve sonuçlarını kamuoyunun bilgisine sunar. Elde edilen veriler, basın-yayın organlarının dil kullanımından elde edilen verilerle birleştirildiğinde, Türkçenin kirletildiğine ilişkin ipuçları sunabilir; ancak, bunların hiçbiri Türkçenin kirlendiğinin göstergesi sayılamaz. Belli bir dönemde dille duyarlı bağ kuramayan dil kullanıcılarının varlığının göstergesi sayılabilir. “Dilimiz kirlendi!”, "Dilimiz mahvoldu!” veya “Yabancı diller (İngilizce) dilimizi bozdu" vb. yargılar, dille kurulacak sağlıklı ve gönendirici bağı güçlendirmez. Dille sağlıklı ilişki kuramadığımızda da yaşananların nedenlerini sorgulayan bir bilinç oluşturmamız güçleşebilir.

Kerem Onat, İstanbul, 1.8.2006
Batıdaki ülkelerin yayın kuruluşları Türkçe adları yazarken ş,ç,ö,ü,ğ yerine s,c,o,u,g yazıyorlar; ama biz onların adlarındaki w,x,q harflerini yazıyoruz. Biz mi çok konukseveriz; yoksa onlar mı çok dar görüşlü. Bunun üzerinde bir düşünmek gerek. Alfabelerinde olmayan harfleri özel adlarda dahi çıkartarak yazan batının harflerine biz niye bu denli anlayış gösteriyoruz? Haber kanallarımız (özellikle de "özenti" haber kanallarımız) hâlâ "Washington, New-York" diye yazıyorlar. Bu çifte standarttır. Herkesi Türk alfabesine saygı göstermeye davet ediyorum.

Haziran 2006

Damla Özlü, Ankara, 29.6.2006
"
Dream Türk" diye kurulmuş olan televizyon kanalında "yüxexes" adlı bir program var; bu isimde olması gerekmezdi, öyle değil mi?

İbrahim Yeral, İzmir, 16.6.2006
Her şeyden önce üst düzey yöneticilerden başlamalı, konuşma yanlışlarını söylemeli, uyarmalı, bunun için kısa dönem aralığında seminerler düzenlemeli,doğru Türkçeyi öğretmeli, bundan sonra daha alt düzeydeki yönetici ve öğretmenlere, ondan sonra öğrenci ve çocuklara yanlış Türkçe kullanımı ve doğru Türkçe bilincini vermeliyiz.

Mayıs 2006

Handan Şahin, Ankara, 23.5.2006
Ben, konuşmanın yanı sıra yeni neslin zamanının çoğunu geçirdiği bilgisunarın her alanındaki oluşan kuralsız yazıma dikkat çekmek istiyorum. Televizyon/radyo gibi başından ayılmadıkları yerlerde konuşmalarına bin türlü yabancı kelime ve anlamsız kullanışlar katan gençlerin hatta çocukların yazı ile anlaştıkları yerde de kuralsız yazmaya alıştıklarını görmekten devamını düşünerek endişe ediyorum. Az önce "4ever" şeklinde bir yazım görüp kelimenin tek anlamıyla titredim. Biz ne zamandan beri dilimizde hep "dört" olan sayıyı görünce "four (okunuşuyla:for)" şeklinde okuyoruz da aslı "forever" olan kelimeyi kullanmakla yetinmeyip bir de "4ever" haline getiriyoruz.
Bir de "Ankamall" olarak ismi değiştirilen alışveriş merkezi var. Aklıma ilk gelen bundan -yanılmıyorsam- 8 yıl kadar önce Çorum'da yerel bir edebiyat dergisinin "Flamingo" adıyla açılan bir iş yerinin adını değiştirttiği. Doğrusu çocukluğumda olduğu için ayrıntıları hatırlayamıyorum ama "Ankamall" için de böyle sonuç alınabilecek bir girişimi yapabilecek kişiler olduğunu düşünerek tepkimi belirtmekle kalıp bekliyorum.

Meltem Hatipoğlu, Ankara, 16.5.2006
Merhaba. (Adını yazmaya elim, söylemeye dilim varmıyor ama ne yazık ki belirtmeye mecburum.) Bir alışveriş merkezi "Ankamall" diye ucube bir isimle, tüm tepkilere ve tartışmalara rağmen, akıl almaz derecede duyarsızlık ve umursamazlıkla, nedeni anlaşılmaz bir inat ve ısrarla hizmete girdi. Hem de iki kez… İlki 12 Mayıs 2006’da Sn. Süleyman DEMİREL tarafından, ikincisi 16 Mayıs 2006’da Başbakan tarafından yapılan açılışlarla, törenlerle… Yani biri Türkiye Cumhuriyeti’nin hem Başbakanlık, hem de Cumhurbaşkanlığı makamında bulunmuş; diğeri halen Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanlık makamında bulunan kişiler tarafından... Bizler, anadili Türkçeyi sevenler, dilimiz döndüğü kadar, istediğimiz kadar veryansın edelim, yaşadığımız ülkede, yaşadığı yerin neresi olduğunu unutanlar tarafından umursanmıyor, önemsenmiyoruz. Ne yazık!... Çok yazık!… Madem bu ismi istemedik, bizler de bizi umursamayanları ciddiye almayalım ve tepkimizi Ankamall denen yere gitmeyerek, kapısından içeri girmeyerek gösterelim. TÜRKİYE Cumhuriyeti sınırları içinde, TÜRK müşterilere TÜRKÇE konuşarak hizmet verdiğinin ve TÜRK kimliğinin farkında olmayanları, diline, ülkesine sahip çıkmayanları, “Ankamall” adını savunan yabancı özentisi bu merkezin yetkililerini TÜRK paramızla zengin etmeyelim. Saygılarımla.

Taylan Özgünlü, Ankara, 15.5.2006
Dilimizde uzun zamandır kullanılan "faktör" kelimesinin "etken" gibi çok güzel bir karşılığı olmasına rağmen kullanılmasını yanlış ve anlamsız buluyorum. Aynı kelimenin teknik ve matematiksel karşılığı olarak da "çarpan" kelimesi kullanılabilir.

Murat Ergül, Ankara, 14.5.2006
Merhaba, Ankara Akköprü Migros Alışveriş Merkezinin ismi Ankamall(!) olarak değişecekmiş. Bu tür saçmalıkları (Ankamall,Migros vb.) yaratanları ve bunların yaygınlaşmasını sağlayanları kınıyorum. Ben, bu tür saçmalık arayışlarında olan kendine güvensiz tiplerin, bunu topluma mal etme çabalarına karşıyım. Bunlar yapıtlarına Ankamall(!) demeyi uygun görebilir ama ben bu saçmalığın bizim ağızlarımıza-söyleyişlerimize zorla yerleştirilme çabasını kabul etmiyorum. Buna neden gereksinim duyuyorlar? Yoksa bizim göremediğimiz bir yabancı azınlığa mı hizmet veriyorlar? Yoksa toplumumuzu, küreselleşme adı altında kimliksizleştirerek dönüşüme uğratma düşüncesi olanların aracılığını mı yapıyorlar? Ülkemizdeki büyük sermayenin kötü alışkanlığı. Yıllarca çokuluslu şirketlerin aracılığını yaparak büyüyüp geliştikleri için yaratıcı olmayı, toplumsal konularda duyarlılık hissetmeyi, kendilerini de bu toplumun bir parçası hissetmeyi öğrenememişler. Varsa yoksa tüketim. Bu tiplerin attıkları adımın sonuçlarını öngöremeyecekleri ya da öngörmeyecekleri kesin. Bu konularda tavrımızı ortaya koyarak saçmalıkların (Ankamall) yaygınlaşmasını engelleyebiliriz diye düşünüyorum.

Okan Arıbal, İstanbul, 12.5.2006
Dilimize son zamanlarda görünüşü de kendisi de yabancı olan kelimelerden başka benim "ajan" dediğim bazı sözcükler girdi. Siz buna tercüme sözcükler de diyebilirsiniz. Bunlar, bana göre TDK'nin "yabancı sözcüklere Türkçe karşılıklar" listesinden ve daha da çok kendi anadilini bile tam olarak bilmeyen, bir iki Tarzanca kelime öğrenip dizi filmleri, kitapları, sinema filmleri, yazıları Türkçeye çeviren insanlar yüzünden oldu. Dilimizin hazmedemediği diğer yabancı sözcükler gibi bu "ajan" sözcükler de kesinlikle Türkçe değildir. Hatta bunların Türkçe olduğu sanılarak, bunlara karşılık aranmaması ve yine bunların rahatça kullanılması bu sözcüklerin rahatça kök salmasına ve dilimizi fark ettirmeden başka dillere benzetmesine neden oluyor ve bunları hepimiz ister istemez kullanıyoruz. "Görüşürüz" sözcüğü hepimizin diline yerleşti ne yazık ki; ama bu sözcük İngilizce "see you"nun tercümesidir ve dilimizde hiçbir yeri yoktur.

Kendisinin Türkçe sevdalısı olduğunu söyleyen bir bilim adamımız, "inter+net"e "örüt+bağ", "üniver+site"ye de "evren+kent" demiş. Oldu mu şimdi? Görünüş olarak güzel ama hani bunun özü, temeli? Birebir karşılık bulup yeni bir sözcük yaratmak dilimize ne kazandıracak? Bir de "gönül+bilim" diyorsunuz. Dil derneğinin "internet" sözcüğüne "bilgisunar" sözcüğünü önermesini ve kullanmasını çok takdir ettim. Birkaç sene evvel, hatırlamıyorum ama belki bu derneğin dergisinde, "üniversite" sözcüğüne "bilimtay" diye bir karşılık önerilmişti. O zamandan beri aklımda. Ne güzel olur dilimize girse bu kelime. Dil Derneği'nin bu konuda daha sıkı ve etrafa duyurarak çalışmasını öneriyorum. Yarının çok geç olmaması için mücadeleyi sürdürmemiz lazım. Yanlış veya yabancı bir sözcük (ya da ajan sözcük) gördüğümüzde bilgisunar yoluyla ya da sözle karşı tarafı hiç bıkmadan uyarmamız lazım. Böyle nitelikli Türkçe ve diğer derneklerin etrafında toplanıp, daha çok güçlenerek mücadelemizi sürdürmemiz lazım. Dilimiz de, ülkemiz de, kültürümüz de zor durumda; bunları kurtarmak da biz gençlerin elinde.

Taylan Özgünlü, Ankara, 11.5.2006
Televizyonda boy gösteren tiyatrocuların büyük bir çoğunluğu, konu gereği bir oyunun metninden bahsederken "metin" yerine "text(tekst)" kelimesini kullanıyor. Örneğin "Bu oyunun teksti çok karmaşık." Acaba kullandıkları "text" ya da "tekst" bizim bildiğimiz "metin" değil midir?

Serdal Erol, İzmir, 8.5.2006
CP Piliç'in televizyon reklamlarındaki "Si-Pi Piliç. Ce-Pe de diyebilirsiniz" ifadesini biraz da alaycı söylemelerini kınıyorum. Zaten "Ce-Pe" denmeli, abes olanı "Si-Pi" demektir.

Çiğdem Dinçer, 4.5.2006 (Tekirdağ)
Konuşurken Türkçemizde karşılığı bulunan sözcükleri kullanmak yerine, sözcüklerin yabancı dillerden geçen eşanlamlılarının kullanılmasını doğru bulmuyorum. Dillerin birbirlerinden etkilendiğin gerçeğini görmezden gelemeyiz. Yine de bazılarımızın yabancı sözcükleri yeğlemesi (fikrimce) konuşmalarının çok daha etkili ve farklı olacağına inanmalarındandır. Özellikle de son zamanlardaki "irite olmak", "refuse etmek", "provoke etmek" gibi sözcüklerin dilimize en büyük zararı verdiğine ve çok az kişinin bu durumun farkında olduğuna inanıyorum.

Serdal Erol, İzmir,  3.5.2006
Ege Üniv.'de görevli olduğum Meslek Yüksek Okulunda "TEMİZ TÜRKÇE" kampanyası yürütüyorum. "Meraba" değil "merhaba", "nassın" değil "nasılsın", "dakka" değil "dakika", "şarz" değil "şarj"... şeklindeki düzeltme örnekleri konusunda dilseverlerden yardım ve destek istiyorum. Lütfen!
e-posta: serdal.erol@ege.edu.tr

Erkan ..............., 2.5.2006
Yeter artık! Nasıl bir ülke olduk? Ulusalcılıkta mangalda kül bırakmayan milletimiz nasıl olur da kendi diline sahip çıkmaz? Herhangi bir yabancı dilden yazılan bir kelime bize nasıl muhteşem dilimizden herhangi bir kelimeden daha havalı gelir? Hâlâ anlayamadım. Ayrıca şapkaların yok olması, "kâr" yerine "kar"; kelime yazımı olarak "tamam" yerine "ok" denmesi; "evet"i "ewet" şeklinde yazmalar; "güncelleme"ye "update"; "indirme"ye "download etme"ler; "adım" yerine "bir step daha gittik" demeler...

Neslihan Şenbaklavacı, Ankara, 2.5.2006
Ankara Migros alışveriş merkezinin adı 'ANKAMALL' olarak değiştirilmiştir. Türkçemizle hiç ilgisi olmadığını düşünüyorum..

Nisan 2006

Serdal Erol, İzmir,  28.4.2006
Şov Televizyonu'ndaki "Kim 500Bin İster?" yarışmasının başarılı ve tiyatrocu sunucusu Sayın Kenan Işık iyi bir tiyatrocuya yakışmayacak hatalar yapıyor; "nasılsınız" yerine "nassınız", "şimdi" yerine "şindi" diyor. İlgili yayın kuruluşunun sitesine aynı içerikte uyarı yazımı yazdım, ama duyarsız kaldılar. Ailece izlenen bir program olduğu için ciddiye alınması ve düzeltilmesi gerekir.

İsmail Durmuş, Kırşehir, 25.4.2006
Son yıllarda esnaflar daha dikkat çekici olduğunu söyleyerek işyerlerine yabancı isimler koymaktadırlar. Belediye meclislerinin alacağı kararla bunun önüne rahatça geçilebilir.

Mart 2006

Çağatay Özdemir, Ankara, 25.3.2006
Yeni Aktuel dergisinden Perihan Mağden yazılarında Türkçemizi katletmektedir. Bu derginin editörüne mesaj atmama rağmen olumlu bir sonuç çıkmamıştır. Onun yazılarını okurken Türkçeyi bu hale sokan birine büyük bir dergide bölüm ayrıldığı fikri beni deli ediyor ve çok üzülüyorum. Yazım kurallarından yoksun, Türkçe denemeyecek bir dil kullanmakta ve Türkçemizi yozlaştırmaktadır. Saygılarımla.

Berkin Aridil, Ankara, 20.3.2006
TV reklamlarındaki "advertorial" yazısını kınıyorum. ("Reklam" diye yazılabilir. İlgili reklam dernekleri konuyu dile getirmelidir.
"Cafe" yazılı işyerlerini kınıyorum. Hiç olmazsa "kafe" "... kafesi" "sohbetevi" vb. şeklinde yazsınlar.

Oktay Taflan, Trabzon, 16.3.2006
Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Namık Tan, Ankara TED Koleji'ndeki konuşmasında "Türkçe geri bir dildir. Yabancı sözcüklerden korkmayalım."  demiş... Böyle bir anlayışa sahip birinin bu görevde olabilmesini protesto ediyorum...

Neslihan Şenbaklavacı, Ankara, 6.3.2006
04/03/2006 gecesi Kanal D'de televizyon makinesi programının bir bölümünde sürekli olarak "gösteri" sözcüğü yerine "performans" ifadesi sözlü ve yazılı olarak kullanılmıştır.

Ozan Dizman, Ankara, 3.3.2006
Biyoloji Lise 1 ders kitabındaki terimlerin hepsi yabancı. Bunu neden Türkçe yapmıyorlar? Lise biyoloji ders kitaplarındaki terimlerin Türkçe olmamasını kınıyorum...

Şubat 2006

Hülya Küçükaras, Ankara, 18.2.2006
MEB'in IntelScoool uygulamasını kınıyorum.


 
BAŞYAZI
ÇAĞDAŞ TÜRK DİLİ
Nisan 2024 - 434. Sayı
TÜRKÇE SÖZLÜK
YAZIM KILAVUZU
 
     
facebook twitter